Dolar, euro, altın, benzin... almış başını gidiyormuş.

Herkesin aklında, dilinde, cebinde kriz.

Bugünlere nasıl ve neden geldik bir analiz yapayım:

Yıllar önce okuduğum bir makalede ya da kitabın bir paragrafında, tam hatırlamıyorum, Küba'nın yaşadığı ve belki de hâlâ yaşamakta olduğu değişimler anlatılıyordu.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Küba büyük bir krize girmiştir. Bunun sebebi büyük ölçüde ticaret ilişkisi içinde olduğu SSCB'nin dağılmasından dolayı bu ilişkiyi eskisi gibi devam ettirememesi idi. Bu krizin en çok kendini hissettirdiği alan da akaryakıt sektörü idi. Ve akaryakıt kıtlığı baş göstermişti sözkonusu 90'lı yıllarda. En çok sıkıntının hissedildiği alan tarım sektörü idi.

Şimdi bu yazıda okuyup ya da daha önce bu bilgiye ulaşmış çoğunlukla orta sınıfımızın belki de alay ettiği ya da edeceği şekliyle devrimci sosyalist KÜBA, bu sorunu tarımda tekrar hayvan gücü kullanarak aştı. Yani Küba'nın tarlalarında araziler traktörle değil, öküz ile sürülüyordu ve belki hâlâ da öyledir. Kübalı yetkililer bu politikayı gerekçelendirir iken tarımda hayvan kullanımının potansiyel et stokundan da bahsetmişlerdi.

Peki bunu niye yazdım?

Bizde mazot fiyatlarına o kadar zam yapılmış ki çiftçiler traktörlerini ve otomobillerini satıp yerine at alıyorlar.

Yakında öküzlerin tarlaları sürdüğü görüntüler ülkemizde izlenmeye başlanır ise şaşırmayın ve bu yazıyı tekrar açıp okuyun.

Küba defalarca Birleşmiş Milletler tarafından mahkûm edilmiş acımasız ve amansız bir ABD ablukası ile karşı karşıya olduğu için bu politikayı uygulamak zorunda kalıyor.

Peki bizim ülkemize uygulanan bir abluka ya da boykot var mı? Yok.

Niye olsun ki?

Niye olsun ki?

Tekrarladım, zira burası önemli.

Ülkemiz yıllardır emperyalist Batı'nın güdümünde ya da kampında.

Bu bağımlılık son 20 yılda katlandı.

Kendisine bağımlı ülkenin gelişmesini istemeyen emperyalist kamp tabii ki bunun devamını ister.

Bunun için de bu politikaların uygulanmasını garantiye alacak iktidarlarla çalışır. Ya da kişiler değişir, politikalar aynı kalır.

Şimdi benim majestelerinin muhalefeti dediğim "ıresmi muhalefet" en nihayetinde mevcut AKP iktidarının ilk dönem politikalarını övüyor. Bu ilk yıllarda Türkiye'de ne yaşandı?

Çok değerli, bir ülkenin asgari anlamda ayakta kalmasını sağlayan kamu işletmeleri nerdeyse yok pahasına satıldı.

Türk Telekom, PETKİM, SEK, lojmanlar, birçok liman, ilk olarak sayabildiğim elden çıkarılanlardı.

Bu ülkenin namuslu devrimcileri, sosyalistleri, komünistleri ve yurtseverleri bu özelleştirme furyasının önünde elinden geldiğince durmaya çalıştı. Lakin karşımızda duran, "ama para da geliyor" anlayışıydı.

Nasreddin Hoca'nın kazan fıkrası, "Kazanın doğduğuna inanıyorsun da öldüğüne niye inanmıyorsun," şeklinde biter.

Para yurtdışında gelirken iyi de, çıkarken mi kötü?

20 sene önceki politikaları restore ederek tekrar uygulamaya sokmak mı?

Kalsın.

Bize tam tersini yapacak bir irade lazım.