Daha fakülte yıllarında bir samimi arkadaşımla şimdilerin sosyal deneyi dedikleri şeyden yapmıştık. Yol kenarında seyir halindeki araçların kaç kişilik boş yerlerinin olduğunu hesaplamaya çalışmıştık.

Sonu gelmez beyhude bir çaba.

Bir eski mi, yoksa hâlâ yoldaşım mı olduğunu bilemediğim arkadaşım, yolları dolduran arabalar için, "Onlardan jilet yapacaz," demişti.

Jilet için biraz değil, çok ama çok gelir arabalardaki metal miktarı, ama ben iddia ediyorum ki Star Wars'ta gördüğümüz devasa gemiler, kruvazörler hiç abartı değil. Dünya yollarındaki arabalarda kullanılan metal ile bu devasa savaş gemilerinden yüzlercesi yapılabilirdi.

Araba miktarı o kadar çok ki artık bir suça karışmış aracın plakasını okuyabilsek bile aklımızda tutamıyoruz. Plaka numaraları 7 haneden 8'e ve hatta 9'lu hanelere doğru ilerliyor. Aracın modelini akılda tutmak daha kolay.

Bu kadar çok araç için 4 şerit gidiş, 4 şerit geliş yollar yapılıyor. Öyle şehirlerarası otoyollar da değil. Şehiriçi bağlantı yolları bile en az 3'er şerit git gel.

Bu aşırı ulaşım politikasının bir tasvirini yapayım:

Binlerce yıl öncesinin gürül gürül çağlayan nehir yatakları şimdi metal sürüklüyor. Metal nehirleri şehirlerimizi, kentlerimizi, dünyamızı sarıyor, işgal ediyor.

İstanbul'a ilk geldiğimizde, o zamanlar daha anaokulu çağındaki büyük kızıma o güne kadar zar zor öğrettiğim trafik renklerini unutturmak zorunda kalmıştım.

Sarı, yani "kalkışa hazırlan" ışığı ne zamandan beri yok yollarda, onu bile unuttuk.

Ne yapılıyorsa trafiği rahatlatmak için diyorlar ya...

Olur olmadık yere trafik ışığı koymak da bir nevi çözülmeyen sorunu perdeliyor. Neyi bekliyoruz?.. Trafik ışığını.

Sanki trafik sorunu yokmuş gibi bir algı kendiliğinden oluşuyor trafikteki kırmızı ışıkla.

Orta sınıfımız en çok da yağmurda kullanıyor ya aracını, hemen akşam manşetlerde "yağmur yağdı, trafik sıkıştı".

Ben de araç kullanıyorum ama hele hiçbir ticariye korna yapmıyorum. Toplumsal katmanlaşmada mevzu daha fazla okumak ise, ehliyet alırken biz okumuş orta sınıflardan daha zor bir sınavı geçmek zorundalar ticari olarak trafikte devinenler zati. Bunun sebep olduğu asgari saygıyı hak ediyor bu emekçiler.

Yine kâğıt üzerindeki yönetmeliklerden...

Apartmanların zemin ve zemin altı katları otopark olarak yapılacak deniliyor yıllardır. Zemin katlar daire olarak satılınca yol kenarları yine otoparka dönüyor. Haa, ev alırken otoparkı var ise bir oda da aracınız için ödüyorsunuz. Otoparklı dedikleri bedava değil yani, ev fiyatının içinde.

Bir de tıbbi tanımlaması var bu araba enflasyonunun...

"Yer kaplayan lezyon" deriz biz.

Nevusler, yani benler en çok bilinenleridir. Temel olarak bu dokuların hücreleri kana bulaşıp organdan organa atlamaz, yani bir kanser hücresi gibi davranmaz ama istikrarlı bir dönemin sonrasında etrafına yayılma gösterir. Ortaçağ haritalarındaki değişimler gibi komşu doku ve organları işgal, yani invaze eder bu yer kaplayanlar. Tıbben bu evrede cerrahi işlemlerle alınırlar ve vücuttan uzaklaştırılır.

Arabalar da artık hayatımızın yerini kaplayan değil, işgal eden yapılara dönüşmüş durumda.

Babam yıllar önce İstanbul için "3'te 1'i yol" demişti.

O kadar invaze olmuş ki hayatımıza, yas tutan acılı insanlar bunların arasında icra edebiliyorlar yaslarını.

Ya da yasaklı günlerde (hangi günümüz yasaklı değilse) eylemlerimizi bu araç cehenneminin arasında gerçekleştirmek zorunda kalıyoruz.

Kritik eşiği geçti, ne çocuklara oyun alanı bıraktı arabaların yolları, ne de meydan bıraktı ortalıkta.

Neşteri vurma zamanı geldi geçiyor

faxri078@gmail.com