Acil keyfiyet. Bir servis olmasına rağmen, öyle değil, bildiğiniz canı nasıl isterse, kafasına nasıl eserse başvurabileceği, kayıt açabileceği, nerdeyse istediği gibi davranabileceği mekândan zira bir şey değil. Dolayısıyla keyfiyet tabiri hafif kalıyor.

Bu sınırsız özgürlüğü halkımıza veren iktidar bu serbestinin yanında getirdiği sorunlarla baş etmek için bin bir türlü işe yaramaz önlem almaktadır. Son olarak hastane girişlerine konan X-Ray cihazlar kullanılmaz durumda.

Kişisel gözlemlerimle devam edeyim. Hafta içi poliklinikler henüz açık iken benden rapor ve ilaç isteyen öğretmen, bu taleplerinin acil olmadığını belirterek reddetmemle beni şikâyet etmek için ismimi istedi. Hani bir tabir var ya, imam o..rursa cemaat s..ar. Öğretmen bunu yaparsa öğrencisi ne yapar? Dövemediklerini şikâyetle tehdit ediyorlar. İmkânları olsa bir kaşık suda boğarlar bizi. Yine de birazdan yazacaklarım yanında bu hafif bile kalır.

Bir de nazik nazik istemeleri yok mu ismimi şikâyet için? Ben de karşılık veriyorum. "Senin derdin karşındakine kötülük etmek," dedim, "onun için ismimi vermem."

O da bana, "Ben size bir şey yapacak mesafede değilim," dedi. Yok bir de darp etseydin yani.

Öksürük için acile gelmiş, nefes darlığı yok, film istiyor. Ben, yok olmaz, deyince, ne dese beğenirsiniz? "Siz toksunuz tok," dedi. Aç mı çalışak?

Yine bir tanesi muameleyi beğenmemiş ki, "Size değil, oturduğunuz koltuğa saygım var," dedi. Hani masaya koyduğu odunu göstererek "aday göstersem bunu bile seçtiririm" diyen burjuva siyasetçisini haklı çıkarır gibi koltuğu gösteriyor saygı gösterecek diye. O kadar bir sabırsızlık var ki, 5 ya da 10 saniyelik meslektaşımla bir meseleden şakalaşmama bile tahammül gösteremediler.

Çocuk acilimiz olmadığını belirten meslektaşıma ayrılırken söylediğini duyduğum "bu doktorların da egosundan geçilmiyor" sözüne karşılık vermek istesem, "sizin de hadsizliğinizin sınırı yok" derdim.

Acil servisler de nihayetinde bir işyeri. Her işyeri gibi orda da çalışanlar var, evleri barkları, belki aileleri, ana babaları, çoluk çocukları var. Bu muameleleri kimse hak etmiyor. İnanın ki iki yoldaşım bile o ortamın gerilimine önce dikkat çektiler, sonra da daha fazla dayanacak durumda olamayacakları için bir saat kadar sürecek tahlil sonuçlarını beklemeden ayrıldılar acilden.

Eskiden A-4 boyutunda kâğıtları hasta tabelaları olarak kullanırdık. Artık onlar kalktı, minik barkotlarla hasta takibini yapıyoruz. İnanır mısınız, istediğini alamayan hastanın ya da hasta yakınının bu küçücük kâğıt parçasından onu parçalayarak hıncını çıkarmasına da şahit oldum.

Telefonu ile ilgilenen güvenliğe bile çıkışan kavga çıkaranı kendi kulaklarımla duydum. Yav güvenlik senin hangi derdine derman olabilir ki sen onunla kavga ediyorsun. Doktor bulamıyorlar, bulduklarıyla da kavga ediyorlar. Kişisel gözlemim, dışarıda, yani bir nevi sivilde gördüğümüz saygıyı nerdeyse hiç ama hiç işyerinde görmüyoruz. Öyle ki iki adımlık değil, bir adımlık mesafede muayene ettiğim ya da şikâyetlerini dinlediğim hastam ile arama girenler bile oluyor. Hastam ile arama kimsenin giremeyeceği kadar sosyal mesafe koymak zorunda kalıyorum. "Bana saygınız yok ise önünüzdeki hastaya azıcık saygınız olsun," dediklerim var. "Atar yapma, trip atma," dediklerim de var. Bir kere hiç ama hiç kimsenin bir doktora hızlı bak deme hakkı yoktur.

Gelip elindeki barkodu bilgisayar mouse'unun azıcık hareket alanına koyar isen o doktoru yavaşlatmış olursun. Dahası var ama bıkkınlık vermesini istemem. Beni tanıyan bilir, devrimciyim. Devrimci, halkından umut kesmez. Diyebilirsiniz, bu deminden beri anlattığın halkla mı devrim yapacaksınız.

Bu da tartışılır ama sıradanlaşmış bir gerginlikle devam eden bir nöbetimde orta yaşlı, gençcene bir kadın, muhtemelen hasta yakını, nazikçe geldi ve iyi niyetinden zerrece şüphe etmediğim şekilde, "Hocam tek çalışıyorsunuz, sizin için ne yapabiliriz? Şikâyet mi edelim bir doktor daha versinler diye," konuştu.

Ben de gayet sakin şekilde "Hepsi denendi, bir şey değişmedi. Bu düzen değişmeli diyenlere omuz verin," dedim.

İşte bu iyi yürekli insanlarla bu ülkeyi yeniden kuracağız.

Bir daha olsa, "Kendim için hiçbir şey istemiyorum," diyeceğim.

faxri078@gmail.com