Doğduğumuzda ailemizi seçme imkânımız olmuyor. Ama ailemiz ne iş yapacağımız konusunda fazlaca fikir beyan edebiliyor.

"Evladım, önce üniversiteyi kazan", sonra "önce okulunu bitir"ler, "uzman olmayacak mısın, uzmanlık da yap" ile devam etti. Aralara, "Aman, bunlar bitmeden siyasete girme" tavsiyeleriyle. Tıp ya da doktorluk, uzmanlıktan mı ibaret?

Aynı soruyu beni yeni tanıyan meslektaşlarım da soruyor.

Tüm mesleki sorunlar uzmanlıkla çözülüyor mu? Uzman hekim meslektaşlarım da hayatlarından ya da mesleki yaşamlarından mutlu oluyorlar mı?

Tabii zamanla bu ısrarlar para etmeyince, daha doğrusu karşılık bulmayınca, sonu gelmiş oluyor.

Evleniyorsun, devletin sanki başka işi gücü yokmuş gibi burnunu sokuyor birbirini seven iki kişinin arasına.

Yoksa niye sorsunlar "kabul ediyor musun" diye?

Devlet yetmez, aileler de karışır neyle, kimle, nasıl hayatının beraberliğini yapacağına bu ülkede.

Meslekte en çok duyduklarım meslektaşlarımdan, "Niye aile hekimliğine geçmedin?" şeklinde. A'dan Z'ye karşı olduğum bir sistemin niye bir uygulayıcısı olayım ki?

Aile hekimliği sistemi tel tek dökülürken, izbe döküntü binalarda hizmet verir iken, meslektaşlarımın nerdeyse tek haberlere konu olan mevzusu sözleşmelerinin yenilenmemesi, iş güvencesiz çalışmaları vs. vs. var iken tüm bunları sorgulamadan sorar: "Abi, abla, senin hizmet puanın da yüksektir, neden bu sistemin içinde erimiyorsun?"

Yine meslek içi tartışma, neden sözleşmeye geçmediğimle ilgili. Çalışma şartlarını sorgulamayan, bunları değiştirme zahmeti göstermeyenler karışıyor en çok. İş güvencesiz (o da ne ise, ne ifade ediyorsa boyun eğen kamu emekçisi için?) çalışacak olsam, aile hekimi olurdum. Üç kuruş para için kabullenilir mi kölelik, iş güvencesizlik? Artık onun da sonu geldi, sözleşmelilik imkânı da ortadan kalktı ve bu tartışma da bitti.

Ama bu kadar her şeye karışanlar neden azıcık da olsa memleket idaresine karışmazlar, neden kendilerini bundan azade ederler? Ben de bunu sormak istiyorum.

 

faxri078@gmail.com