Hikâye, –daha öncesi de var ama– iki gencin yıllar önce lahmacunu ekmeğe sarıp yemesi ile başlıyor bende. Ülkemizin dimağına yapışmış yoksulluğu ne kadar yazsak, ne kadar anlatsak gene de yetmez.

Semt pazarında alışveriş yapıyorum. 30 liralık alışverişin 29 lirasını tamamlıyorum, kalan 1 lirayı 5, 10 ve 25 kuruşlarla tamamlıyorum. Pazarcı esnaf, o bozuk 1 lirayı almıyor, "yaramaz bana" diyebiliyor.

Marketlerde para üstü almak zor. Eskiden bozuk para çıkışmayınca sakız verirdi esnaf, şimdilerde "helal et" diyebiliyorlar.

Dondurmanın kışın da yenebileceğini reklamlarından öğreniyoruz ama ara mahalle esnafı bunu bilmiyormuşuz gibi, “kışın yenmez de dolayısıyla satılmaz da” diyebiliyor. Bu mevzu ekonomik durumla ne kadar açıklanabilir bilemiyorum.

Pazarda ürün 40 TL ise aynı ürün markette 39.99 TL. Ne anladım ben?

Çok mu çalışıyoruz? Yazımda ülkemizdeki durumu anlatmaya çalışmıştım.

Durum o kadar vahimleşti ki haftanın 7 günü, hafta 8 gün olsa, o 8'inci günde çalışacak şekilde işteler insanlar. Mesai denen şey hak getire!

Kamusal hiçbir şey kalmadığı için her şey serbest piyasada. Aynı ürün ya da hizmet başka ülkede 1, bizim ülkemizde burada 3-4 katı.

Bu küçük esnaf olayı işçi sınıfını parçalamakla kalmadı, onların da ekmek parası derdine düşmelerine sebep oldu.

Ortalık ya da sosyal medya, kazık yeme videoları söylentileriyle dolu. Adam ya da kadın bu işle geçiniyor her şeyin serbest piyasa olduğu yerde. Serbest piyasaya karşı olmadan kazık yemekten şikâyet etmek bana göre çok anlamsız.

EYT'yi verdikleri gibi emeklileri sefalete sürüklediler. İğneyi kendimize batıralım. EYT mücadelesini oy hesabına tahvil etmek soluksuz bıraktı arkasındaki kitleleri. En nihayetinde bir programla kitlelerin karşısına çıkmak ve onu sürüklemek tek yol.

Yoksulluğun derinleşmesi çürümeyi de getiriyor; şans oyunları, modası geçmiş e-ticaret ortalığı kasıp kavuruyor. Fuhuş nerdeyse patlayacak, egemenlerin umurunda değil. Bazı kalemlerde Latin Amerika ülkelerinden bildiğimiz hiperenflasyonu duyuyoruz. Niye senelik hesaplanıyor ki enflasyon, 3-5 senelik enflasyonumuz hiperenflasyon.

Ben de önlemimi alıyorum ekonomik krize, kısa mesajlara üstten hızlıca bakıyorum ve çok bir esprisi yoksa siliyorum hızlıca. Kahveyle aram yoktur ama hadi biri ısmarladı ya da beraber içiyoruz. Soğuk kahvenin içindeki buzları da tüketmek için ekstra çabaya giriyorum.

Karıkoca çalışmıyorsa, tek koca çalışıyorsa, o aile çok derinden hissediyor ekonomik daralmayı.

Hele şu acile gelenlerden “çalışmıyorum” diyenlere hayret ediyorum nasıl geçiniyorlar diye.

Asgari ücretin konuşulduğu şu günlerde meclis partilerinin tavırları da çok şey anlatıyor. Mesela siyasi yelpazenin sağı ile solu arasında bile fark var. Sağ taraftan İYİ parti 25 bin telaffuz eder iken, sol yelpazede bir bol keseden atmak olsa bile CHP 30 bin, Kürtlerin sosyal demokrat partisi DEM ise 35 bin diyor asgari ücret için.
Türküleri değiştirdiler, çifter çifter kurban kesilen yerler artık bir taneyi bile kesemiyor. Kesmesinler zaten.

İlham veren zenginler âleminin şarkıları da değişti. Arabalarını bozuldukları zaman tamirhaneye götürmüyorlar, orda işçilerle göz göze gelmiyor zengin beyefendi ve hanımefendiler. Gidip yeni araba alıyorlar.

Sersefil, perperişan bıraktı halkımızı bu ekonomi politikaları. Ve susmamızı bekliyorlar.

Susmayız, yazmaya da mücadeleye de devam ederiz.

Faxri078@gmail.com