Ankara, Yerköy ve Boğazlıyan'dan gelen ve 5 Şubat 1934'te, Kemal Atatürk'ü konuk eden posta treni, Niğde tren istasyonundan son yolcusu olan Köy Enstitülü İsa Sarıaslan hocayı aldıktan sonra, Bor ve Ulukışla üzeri, 38 Toros Dağı tünelini geçip, Varda Köprüsü'nden sonra aşağıya doğru, Çukurova'nın sarı sıcaklı ve portakal çiçeği kokulu, bereketli topraklarına süzülür. Yenice Garı'nda tren şefi mola verir. Bu garda bulunan "Barış Parkı"ndaki Beyaz Vagon, 30 Ocak 1943'te; İngiltere Başbakanı William Churchill ile Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün buluşmasına tanıklık eder. Aslında, gurbeti sılaya bağlayan ve Anadolu'yu demir ağlarla ören demiryolları, ne de çok gurbet türkülerine, şiirlere ve sevda öykülerine esin kaynağı olmuş ve tanıklık etmiştir. Ve çağdaşlaşmanın ve birlikte yaşama kültürünün ölçütü olan kentler ve çevre dostu mimarı yapılardan ve üç mimardan söz ediliyor.

Demir Ağlardan Örümcek Ağlarına

1930’lu Yıllardan 209 Fotoğraf ve Belgenin Tanıklığında Cumhuriyet Demiryolculuğu ve Ötesi. Onuncu yıl marşı, Mustafa Kemal’in isteği ve önermesiyle yazılmış ve ilk dörtlüğün son dizesi doğrudan onun isteğiyle "demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan" biçimini almıştır. Doksan yıl sonra bugün, "Demir ağlarla ördük," dediler! Neyi ördün yahu, neyi? "Ama bak, biz örüyoruz; öreceğiz inşallah!" denilerek, Atatürk'ün sözleri ve yaptıkları yok sayılmaya çalışılıyor.

Elinizdeki kitap, Atatürk döneminde anayurdun nasıl bir baştan bir başa demir ağlarla örüldüğünü çoğu ilk kez yayımlanan 209 belgesel fotoğraf eşliğinde anlatmakta, Amerika'ya bağlandıktan sonra demir ağların nasıl örümcek ağlarıyla değiştirildiğini en çarpıcı örnekleriyle gözler önüne sermektedir. Bu kitapta yer alan yazılar, şarksızlığın ve umarsızlığın bulanık ufkuna değil, ulusal bir yeniden silkiniş gereksinmesinin aydınlık tan vaktine adanmışlardır.

Yüzümüze gözümüze bulaştırdığımız "hızlandırılmış tren" denemesinden sonra "ilk hızlı trenimiz", mirasçısı olduğumuz Osmanlı İmparatorluğu ile aşağı yukarı aynı tarih kesitinde demiryolculuğa başlamış olan İspanya'ya sipariş edilmiştir.

1992'den beri hızlı tren işleten ve imal eden İspanya, tarihindeki ilk hızlı tren teknolojisi ihracatını da, böylece gerçekleştirmiş olmaktadır.

Hem İspanya'da hem de Osmanlı İmparatorluğu'nda, demiryolculuğun başlamasında yabancı sermayenin etkin bir rol oynadığı ve ilk demiryolu şebekelerinin yabancı şirketler eliyle kurulup işletildiği biliniyor. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu sözkonusu olduğunda, İngilizlerin ve Almanların Osmanlı topraklarını ve bu toprakların ötesini hedef alan siyasî emellerinin Osmanlı demiryollarının kuruluşunda belirleyici olduğu ve bu konuda

Osmanlıyı kendi emellerine uygun olarak yönlendirdikleri de bilinen başka bir gerçek.

Cumhuriyetin Mimarları

Ankara, kurucusunun gözleri üzerinde iken de, O'nu sonsuzluğa uğurlayıp büyük adı ve anlamını giyindikten sonra da, Türk'ün ve Türkiye'nin kalbi idi. Her türlü kırılma ve kamalanmaya karşın, bugün de öyledir! Ankara, kurucusu gibi, kurucusuyla birlikte varlığında varlığımızı, adı ve anlamında benlik ve bizliğimizi bulduğumuz; sevip bağlandığımız bir yurt, hava ve yön idi. Bu kent, varoluş ateşini bizden aldığı, o ateşten varoluşumuzu besleyen özü ve gücü bize sunduğu için, özleyip öncelediğimiz, hep diri ve taze tutmak için düşleyip didindiğimiz bir "Kemal hali"nin öteki adıydı. Ussal ve ulusal hareketin başkentiydi. Onun içindir ki Falih Rıfkı Atay, 1932'de yazdığı "Ankara Havası" adlı yazısında, "Bu hava seyahatsiz de bulunabilir. Elverir ki aransın" demişti.

Bu kitapta, yazar kuruluş Ankara'sında (1923 / 1938-40) yapılan yapılara imza atmış, bu "Kemal yeri"nin bayındırlaştırılmasında birbiri peşi sıra, sorumluluk yüklenmiş üç mimarla, onların elinde biçimlenen eğitim yapılarını işliyor. O yapıların ardındaki havayı, bir taze zaman diliminde, Başkentin kurulmasına emek vermiş, üç büyük mimarı ve yapılarını günümüze açılımlarıyla irdeliyor. Başkent Ankara'nın "tarih"i ve “talih"ine, bu yapılar içinden ve üzerinden bakıyor. "Sağ kalanlara yaşamak ve çalışmak olanağını vermek için canlarını vermiş olanların mirası"nı da kuşanmış bir kentsel ve kültürel kalıt olarak, soluduğumuz havaya karışmış bu mimarlık yapılarına bakışımızı ya da bakışsızlığımızı tartışıyor.

Ankara'nın, "Kemal hali" ve havasından, kendiyle birlikte öteki kentlerimizi de tanınmaz duruma sokan yeni "hava"lara ağan süreçte, içinde tıkıldığı mimari karmaşayı ve kentsel çıkmazı eleştiren yazar, kitabını "yaşayıp gitmek” ile "yerleşik yaşamak" arasında öksüz bırakılmış bir umuda ezgi olarak niteliyor.

"Anadolu Ekini" bereketindeki ürünleriyle yazın dünyamıza çok faydalı eserler bırakan sevgili arkadaşım, can dostum Ümit Sarıaslan'ı; "Karakaş gözleri elmas" olan Niğdeli güzellerin otağı olan, aslan kapılı Fertek bağlarında sararan umudu, şiir sıcaklığında kucaklıyorum.

Değerli kitap dostları; ressam, şair ve araştırmacı yazar Ümit Sarıaslan'ın mutlaka okunması gerekli bu değerli iki eserini öneriyorum: 'Demir Ağlardan Örümcek Ağlarına' ve 'Cumhuriyet Mimarları'. Bu iki başyapıt, Cumhuriyet Devrimleri ve atılımları ya da Kurtuluş'tan kuruluşa giden yolda, kolektif bir kamu iradesi ruhu ile toplumsal ilerlemenin lokomotifi olan demiryolu politikası ve çağdaş kentleşmenin yorumu olan Cumhuriyet mimarlık projeleri konularına ışık tutan ve bizleri aydınlatan Ümit Sarıaslan'nın yeni eserlerini merakla bekliyoruz.

Korona tutsağı olup evlere kapandığımız bugünlerde, en güzel zaman değerlendirme eylemi, hiç kuşkusuz kitap okumaktır... Kitapsız günlere son...