Denizli Gezi Rehberi -II

Laodikya Antik Kenti

Denizli seyahatimizin ikinci gününde, zengin bir Anadolu Medeniyeti mirası olan ve yapılış tarihi itibariyle, zamanımızdan 7 bin 500 yıl eskilere uzanan, Laodikya (Laodikeia) Antik Kenti gezisi ile devam ediyoruz... Laodikya ören yerinde, oya işler gibi ince ve hassas çalışan arkeologlar ve tüm kazı ekibi, tarihi keşfetmenin ve yeni bir bulguya erişmenin titizliği ve heyecanı ile bizi selamladılar. Suyu olmayan yerde denizi ve kümesi olmayan evde horozu olan, tek yerdir Denizli ve Laodikya. Bu kentin insanları çalışkan, bilge, komik, esprili ve sanat ruhludur. Laodikya kazılarında, bu içerikte eserler bulunmaktadır. Kazı devam ediyor. Bizim de hayatı keşfetme ve belgeleme merakımız da sürüyor.

Ülkemizdeki pek çok ören yerinin kazı başkanı ve ekibi yabancı arkeologlar olmasına karşın, Laodikya Kazı Başkanı Celal Şimşek Hoca ve ekibinin tamamı Türk bilim insanları ve uzman arkeologlardan oluşuyordu. Bu basit gibi görünen detayın altında, şu gerçek vardı: Kazıda bulunan her kıymetli tarihi eser, yurtdışına kaçırılmadan, yerinde ve en yakın kent müzesinde korunuyordu.

Öte yandan; Laodikya kazı evi önündeki çardakta, bize ve öteki konuklara çay ikram eden Kazı Başkanı Prof. Dr. Celal Şimşek, Laodikya kazılarında çıkan bulgular hakkında geniş bilgiler verdi: "Kazılarda ortaya çıkan; Denizli kentinin simgesi olan çift başlı döğüş horoz kabartması, geniş bir alanı kaplayan mozaikler, kilise, Laodikya kentinin su toplama, su depolama, kırmızı Horasan tipi künklerden oluşan su dağıtım sistemi, kanalizasyon ağı, hamam, antik tiyatro, kolon ve kemerli caddeler, avesta ve dükkânlardan oluşan tam bir kent medeniyeti denebilecek bu bulgular, aslında burada var olduğunu bildiğimiz kentin yalnızca yüzde 10'u bile değil. Kazılarımız sürüyor. Her yeni bulgu sonunda, tüm kazı ekibi olarak çocuklar gibi seviniyoruz" dedi.

Laodikya gezimizde, mola yerinde karşılaştığımız bir bilim ve araştırma ekibi de, bu kazı alanı ve genel olarak da Anadolu Su Medeniyetleri konusunda daha özgün bilgiler verdi. Özellikle, Pamukkale Üniversitesi tarafından düzenlenen 'Anadolu Su Medeniyetleri Forumu'na katılan, aralarında benim de araştırmacı yazar-belgeselci sıfatıyla bulunduğum, Pamukkale Üniversitesi İnşaat Fakültesi Hidrojeoloji Bölüm Başkanı ve Hidropolitik Akademi üyesi Prof. Dr. Orhan Baykan (geçtiğimiz yıl aramızdan ayrıldı, ışığı bol olsun), Pamukkale Üniversitesi Öğr. Üyesi Dr. Nesrin Baykan, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Ünal Öziş, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Fahri Işık, Antalya Patara Örenyeri Kazı Başkanı Prof. Dr. Havva İşkan Işık, İTÜ öğretim üyesi ve Su Vakfı Başkanı Prof. Dr. Zekai Şen, İzmir Yürksek Teknoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alper Baba, Hierapolis Antik Kenti Kazı Başkanı Prof. Dr. Grazia Semeraro (İtalyan), Mimarlar Odası Temsilcisi ve yazar Süleyman Boz ve öteki konuklarla sohbet etmenin keyfi yanı sıra, bu gezimiz tam bir dolu dolu kültür gezisine dönüştü. Bu bağlamda, çok şanslı bir gezi rotası izlemiş olduk.

Yol arkadaşlarımla Pamukkale Travertenleri, Antik Havuz, Hierapolis Antik Kenti ve müzesinde dolaşırken, zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık. Bir de baktık ki, güneş karşı ufukta bize el sallamaya hazırlanıyor. Ören yerlerinin neredeyse kapanma saati gelmişti. Hierapolis’ten ayrılarak, hızlıca Laodikeia'ya doğru yola çıktık. Kapanıştan önce orada olup bugün için görmeyi planladığımız bu iki antik kent gezimizi tamamlamalıydık. Çünkü, ertesi gün Salda Gölü ve Lavanta köyünü gidecektik. Neyse ki, kapanıştan önce yetiştik ama zaman çok azdı. Güvenlik görevlisi arkadaşlar misafirlerimin yurtdışından geldiğini öğrenince, bize tolerans gösterip zaman verdiler. Müze görevlilerinin rehberliğinde gezmeye başladık. Kazı çalışmalarının devam ettiği ve çalışmaların daha çok uzun yıllar süreceği tahmin edilen bu antik kent, Hierapolis Antik Kenti'nin karşısındaki tepede kurulmuştu. İkisinin arasında yer alan ova ise, bir zamanlar kocaman bir gölmüş ve Türkler bu göle deniz dedikleri için, burası Türklerin eline geçince adına 'Denizli' demişler. "Denizli adı nereden geliyor," diye hep merak etmiştim. Merakımı en doğru yerde ve zamanda öğrendim. Ayrıca, Denizili'nin simgesi olan kızıl ibikli çil horoz heykelciği de bu ören yerinde bulunan antik tarihi eserlerin başında gelmektedir.

Daha sonra ise, bir etkinlikte tanıştığım Laodikeia Kazı Başkanı Prof. Dr. Celal Şimşek, "17 yıldır kazı çalışmalarının devam ettiği Laodikya Antik Kenti'nde, asırlar önce kurulan antik kentin tamamının gün yüzüne çıkarılmasının asırlar boyunca ve 12 ay üzerinden geniş ekiple çalışmalar devam ederse, kazı ve restorasyon çalışmalarının yaklaşık 750 yıl süreceğini" söyledi. 8 kilometrelik alan üzerinde, MÖ 261-263 yılları arasında inşa edilen ve Anadolu'nun en köklü ve eski şehirlerinden olan Laodikeia'da kazı çalışmaları, 2003 yılında başlamıştır. Geçen 17 yıla rağmen, kazı alanının ancak yüzde 1.3'lük kısmı gün yüzüne çıkarılabilmiştir.

Bildiğimiz kadarıyla, bugüne kadar en uzun süreli kazılardan birisi İzmir Selçuk'ta bulunan Efes kazısıdır. Bu kazı 125 yıldan fazla sürmüştür. Buna rağmen yüzde 10'luk kısmı gün yüzüne çıkarılmıştır.

Bu uzun girizgâhtan sonra, günbatımına denk geldiğim için mi, yoksa o hüzünlü yalnızlığından mı olduğunu bilemediğim ama beni çok etkileyen Laodikeia Antik Kenti'ni tanımaya başlayalım:

Laodikeia Antik Kenti, Denizli ilinin 6 km kuzeyinde yer almaktadır. Helenistik kent, M.Ö. 3. yüzyılın ortalarında Seleukos Kralı II. Antiokhos tarafından, karısı Laodike adına kurulmuştur. M.Ö. 130/129 yılında ise, bölge tamamen Roma'ya (önce Cumhuriyet, sonra İmparatorluk) bağlanmıştır. Hıristiyanlığın ilk 7 kilisesinden birine sahip olan kent, Erken Bizans Dönemi'nde metropollük seviyesinde, dini bir merkez haline gelmiştir. Laodikeia'da yapılan kazı çalışmaları, Erken Kalkolitik Dönem (Bakır Çağı), M.Ö. 5500'den, M.S. 7. yüzyıla kadar kesintisiz yerleşimlerin varlığını ortaya koymuştur. Zamanımızdan 7500 yıl önce kurulmuş bir medeniyetten (Laodikya'dan) söz ediyoruz. Bu bağlamda Laodikeia, önemli arkeolojik kalıntılara sahiptir. Yaklaşık 5 kilometrekarelik alana yayılan Laodikeia'nın, önemli ve günümüze kadar gelebilen yapıları içinde; Anadolu’nun en büyük stadyumu (ölçüleri 285x70 m), 2 tiyatrosu, 4 hamam kompleksi, 5 agorası, 5 nymphaeumu, 2 anıtsal giriş kapısı, Bouleuterionu, tapınakları, Peristylli evleri, Latrina, kiliseleri ve anıtsal caddeleri sayılabilir. Kentin dört tarafını ise, nekropol alanları çevirir.

Laodikeia, Hıristiyanlık dünyası için çok önemlidir. Çünkü kent M.S. 4. yüzyıldan itibaren Kutsal Hac Merkezi olma gibi dinsel bir özelliğe sahip olmuştur. Bu nedenle İncil'de adı geçen ve Laodikeia Kilisesi adına vahiy gönderilen bir kentte, Laodikeia Kilisesi'nin ortaya çıkarılması, bu kutsallığı bir kat daha artırmaktadır. Kilise, Büyük Constantinus zamanında (M.S. 306-337), Hıristiyanlığın M.S. 313 yılında, Milano Fermanı ile serbest olmasıyla birlikte yapılmıştır. Bu yönüyle Hıristiyanlık dünyasının en eski ve en önemli kutsal yapılarından biri olma özelliğini korumaktadır. Bu yapı, bir hac kilisesidir. Bu antik yapıyı merak edip görmeye gelen batılılar için önemlidir burası.

Laodikya Antik Kenti'ne hayat veren, Terazi ya da Taksim adı verilen su toplama, depolama ve dağıtım sisteminin yapıldığı oyma taş ve künk sistemi ile hala ayakta duran tarihi su yapıları, meraklıların ve araştırmacıların gözde yerlerindendir. Bozulmadan günümüze kadar gelen bir başka yapı ise kanalizasyon sistemidir.

Kentin doğusunda yer alan antik tiyatro ve arkasında beyazlığı ile kendini belli eden travertenler...

Kentin batısında yer alan diğer tiyatro... Nüfusu ne kadardı bilmiyorum ama antik çağlarda sanata ve kültüre ne kadar değer verildiği ortada. Çift bağlaması ile konuşan, ninesiyle mektuplaşan ve Anadolu'nun yanık sesi ile türkü çığıran, Denizlili sanatçı Özay Gönlüm'ü de saygı ve rahmetle anıyoruz. Zamansız öten Denizli horozlarının seher çığlığında erken uyanıp düştük yollara. Daha keşfedilecek, gezilip ve görülecek çok yerimiz var.

Bir dünya cenneti olan Anadolu coğrafyasında bulunan tarihi, kültürel ve doğal zengin mirasları keşfetme ve tanıtma gezimiz sürüyor. Başka bir turizm potansiyeli olan yerde buluşmak dileğiyle, dostlukla...

Fotoğraflar: Dursun Özden & Dilara Yaltrak arşivinden...

Saliha Buzok'un 'Ağır Miras'ı 4’üncü baskıya ulaştı Ümit Kardaş'tan: Mağdurların empati ittifakı Koronavirüs tedavisi gören ünlü sanatçı hayatını kaybetti Sinan Genim'den: Hayvan Çiftliği Kanadalı yazar Varol McKars’tan gizlerle dolu bir roman