Menüde şiir vardı...

Türk Dili Dergisi yazarlarının geleneksel olarak yaptığı “Perşembe Toplantısı” ardından; akşamları İstanbul’da, Bostancı Tren İstasyonu karşında bulunan Hatay Lokantası’na gittik. Hatay Lokantası, bir zamanlar o sağ iken Cemal Süreya’nın her akşam takıldığı özgün bir mekân... Ya da, Cemal Süreya Edebiyat Müzesi... Hatay’ın neresine baksanız, mutlaka Cemal Süreya’dan bir iz bulursunuz. Cemal Süreya’nın özel eşyaları, el yazmaları, daktilosu, kitapları, şiirleri, fotoğrafları, resimleri ve karikatürleri var, her yerde.

Hatay’ın alt katında, uzunca bir yemek masasına oturduk. Gelin ya da damat adayları gibi sıralandık. Garsonlardan önce yanımıza, Hatay’ın işletmecisi ve Şair Cemal Süreya’nın yakın dostu olan Çamşıhlı Mehmet Ali Işık geldi. Çamşıh; Sivas iline bağlı, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, doğal, tarihi, kültürel ve sanatsal zengin mirasların ve de alternatif turizm potansiyelinin var olduğu, yaşamsal izlerin simgelendiği mezar taşları, folklorik değerleri ve UNESCO korumasında olan Ulu Cami gibi zengin Anadolu Medeniyeti değerlerinin gözlendiği Divriği ilçesinin, Alevi-Bektaşi Kültürünü yaşatan 40 köyden oluşan bir bölgenin adıdır.

Bu bölgede, bir dağın yamacında bulunan İmam Hüseyin Abdal Türbesi, Ziyaret makamı, dileklik Şaman ağacı ve 6 metreden büyük, elinde buğday başağı olan Atatürk Heykeli bulunmaktadır. Yılın belirli zamanında, yurtdışı ve içinden buraya gelen yüzlerce can, "cem" adı verilen etkinlikte özlü-sözlü ahlak ve toplumsal yasa uygulaması ya da zikir, dans ederken, döne döne, yan yana, yana yana semah dönerler. Sevginin sebil olduğu, kardeşlik ve barışın huzuru içinde, içsel bir yolculuk yaparlar. 

Çamşıh bölgesi, Anadolu’nun aydınlık yüzü ve toplumsal barışın ve Hz. Ali ile Atatürk sevgisinini sigortasıdır. Işık kaynağımız ve can dostumuz sevgili Mehmet Ali, Hüseyin Abdal kültürü ile yetişmiş bir derviş inceliğinde ve saygınlığında, tüm konuklarını candan karşılayıp ve selamladıktan sonra, tek tek konuklarının isteğini sordu.

Ben, "Menüde ne var can?" dedim.

Mehmet Ali, gülümsedi ve yanıt verdi: "Menüde şiir var dost" dedi.

Ben de, "Hayat kısa, kuşlar uçuyor; bana da bir porsiyon şiir ve aşka banılan yıllanmış kırmızı şarap ver" dedim.

Getirdi... Doya doya, kana kana yedim, içtim... Ve Mehmet Ali’nin önüme bıraktığı menü, imzalı bir kitaptı. Kitabın adı: Cemal Süreya Hasretiyle 30 Yıl idi. Kitabı hazırlayan yazar: Mehmet Ali Işık’tı. Kitap, Artshop Yayınları’ndan Ocak 2020'de çıktı. Bol fotoğraflı, belgeli ve anılar manzumesi olan, 312 sayfadan oluşan bu kitap aslında, "Hatay Günlükleri" ve "Hatay Defterleri" külliyatıdır. Oysa, toplumcu-gerçekçi edebiyatın özgün şairi ve maliyeci Cemal Süreya (1931-1990), 30 yıl önce, "Hatay Günlükleri"nin 328. gününe, kendi el yazısı ile şu notu düşmüştü:

"Hatay öldü. Dün önünden geçiyordum. Bomboştu. Oyulmuş bir gözü andırıyordu. Kendi ayinini kurmuş bir meyhane..."

Aslında, bu kitapta yer alan ve bazı dergilerde 'Suna Gün' takma adıyla yazılar yazan Cemal Süreya'nın şiirleri, aşkın coğrafyasıdır. Diyalektik materyalist felsefenin şiirsel çözümlemesini ve yaşamla alay eden, toplumsal tahlilini yapan Cemal Süreya'nın limanlarından biri olan, eski eşlerinden rahmetli Elif Sorgun (Zühal Tekkanat)'ın evindeki arşiv ise, Hatay Lokantası'na kazandırılmalıdır. Özel mektupları, el yazması şiirleri ve karikatürize ettiği çizgileri yanı sıra, bilinmeyen notları ve fotoğrafları da Hatay'da yerini almalıdır.

Bir zamanlar Cemal Süreya’nın da her akşam uğradı bu mekânda, yani Hatay Lokantası'nda, 1992’den bu yana tanıştığım ışık kaynağı güzel insanları anımsadım, yeniden... Elbette bunların bir kısmını sonsuzluğa uğurladık. Kalanlara uzun ömür diliyorum. Türk edebiyatının deneme ustası Salah Birsel, Türk Dili Dergisi'ni ölene dek aralıksız çıkaran Ahmet Miskioğlu, 1969’da Niğde’den beri tanıdığım emekli Cumhuriyet Başsavcısı ve şair İsmet Kemal Karadayı'nın yanı sıra; Sami Karaören, Oktay Akbal, Arif Damar, Ömer Nida, Alp Kuran, Alpay Kabacalı, Naim Tirali, Halim Uğurlu, Behzat Ay, Nail Güreli, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Şükran Kurdakul, Güngör Gencay, Zihni Anadol, Ruşen Hakkı, Zuhal Tekkanat, Turgut Acar, Mustafa Öneş, M. Tanju Akerman, Mustafa Şerif Onaran, Muzaffer Buyrukçu, Mehmet Başaran, Üstün Akmen, Enver Ercan, Aydın Hatipoğlu, Egemen Berköz, Edip Cansever, Necati Tosuner, Tanseli Polikar, Özdemir İnce, Tansu Bele, Eray Canberk, Refik Durbaş, Doğan Hızlan, Uğurtan Atakan, Necati Güngör, Mehrizat Poyraz, Melisa Gürpınar, Adnan Özyalçıner, Adem Sancar, Aslı Durak, Zeynep Aliye, Gülsüm Cengiz, Osman Şahin, Cengiz Bektaş, Hüseyin Alemdar, Ülkü Tamer, Müslüm Çelik, Ertan Mısırlı, Mustafa Köz, Leyla Şahin, Ayten Mutlu, Öner Yağcı, Seyit Nezir, Semih Poray, Nevra Bucak, Melahat Babalık, Fatma T. Kuşkaya, Ahmet Özel, Tekin Gönenç, Yusuf Çotuksöken, Tarık Günersel, Kadir İncesu, Okan Baba, H. Uğur Taşçı, Orhan Erinç, Sabahattin Yalkın, Beyazıt Kahraman, Sencer. A. Karacalıoğlu, Mustafa Işık, Ulviye Alpay, Erol Büyükmeriç, Turgay Korkmaz, Yılmaz Çongar, Ferhat Özen, Hasan Aydın, Gülseren Ünsün, Hayati Asılyazıcı vb... Anımsayabildiğim, edebiyatımızın bu usta kalemleri ve ışık kaynağı isimlerle olan en temel bağımın Hatay Lokantası olduğunu kıvançla söyleyebilirim. Ebette bu isimlerin bir kısmı Hakk'a yürüdü... Eserleriyle ve bedeniyle yaşayan Anadolu'nun aydınlık yüzü olan bu ölümsüz isimleri ayakta alkışlıyorum. Eserleri ışığımız olsun...

Özel olarak şiirin ve genel olarak kültür ve sanatın ışığında yol alan insanoğlu, 3 milyon yıldır şiirin çığlığına kulak vermektedir. Sümerli şair Ludingirra’dan Cemal Süreya’ya selam olsun... Şiir, bizim İstiklal Marşı'mızdır... Sevdamızdır... Şair ve yazarlar, tarihin her döneminde tutsak edilmiştir. Ama onların düşleri, umut ve ütopyaları hep özgürdür... Onlar özgürlük, barış, huzur, adalet, hasret ve sevdanın öncüleridir... Onların çeliği pas tutmaz... Ama ham demirden ne nal, ne de çelik olmayacağını bilir onlar... Onlar, kırk gözeli pınarlardan sulanır... Onlar su gibi azizdirler... Onların sevgileri sebildir... Onlar, Hatay’dan önce ve Hatay’dan sonra, ateşli al tayların özgür yelesinde, sonsuz ve zamansız yola çıkmak için, Hatay Lokantası'nda, Işık canevinde mola verirler… 

Menüde, şiir vardır... Şiir dolu tabaklardan yemek içmek sebildir... Pazar hariç, her akşam şiir içip öykü yemeye bekliyoruz... İsteyene deneme, roman, gezi, anı, makale, resim, fotoğraf vb. özel serviste yapılmaktadır...

Yaşama dokunmak ve ağız dolusu gülmek için, Hatay’ı seçin... Erenlerin Piri M. Ali Işık’ın Hatay'ını ve Cemal Süreya'nın dost mekânını görmek ve kendisinden imzalı bir içimlik Cemal Süreya Hasretiyle 30 Yıl kitabını almak ve okumak için, mutlaka beklendiğinizi fark edin... Farkın farkına varın... Menüde şiir olduğunu asla unutmayın... Sizi kuşatan tüm kirlilik ve karanlıklara karşı, ışığınız daim olsun. 

Teşekkürler M. Ali Işık... Cemal Süreya hasretiyle, nice aydınlık yıllara...