Yüzünü Karadeniz'e, sırtını Küre Dağları ile sahildeki Kestane Dağı'na yaslayan Cide'de, geleneksel olarak kutlanan 'Rıfat Ilgaz, Sarı Yazma, Kültür ve Sanat Festivali' etkinlikleri kapsamında, bir turizm cenneti olan Rıfat Ilgaz'ın Cide'sindeyiz, yeniden...

Tüm dünyayı tehdit eden ve binlerce can alan pandemi koşullarındaki bu farklı gezimizde, zengin turizm potansiyeli olan Cide turunda, öncelikli olarak ziyaret ettiğim Rıfat Ilgaz Müze Evi'nin sihirli atmosferini özümsemek için, Cideli eğitimci-yazar ve şairin özyaşamı hakkında sizi bilgilendirmek ve Rıfat Ilgaz ile bir edebiyat yolculuğuna çıkmanızı sağlamak isterim. Cide'ye gelip de bu bilgiden yoksun olmadan dönmenize asla razı olmam.

"Ne iyi etmiş de, anam beni bu cana yakın memlekette doğurmuş," diyor Hababam Sınıfı'nın ölümsüz yazarı Cideli Rıfat Ilgaz, bir eserinde. Haksız da sayılmaz. Amasra sahilinden Cide yönünde sahil yoluna girdiğinizde, Karadeniz mavisini öpen, yemyeşil maki örtüsüyle kaplı dağların eteklerinde oluşan minyatür koyları, içlerindeki küçük tekneleri gördüğünüzde, mitoloji ve masal diyarına yaklaştığınızı hissediyorsunuz. Kıvrılarak uzayan dağ ve sahil yolları, her virajda sürpriz bir manzara çıkarıyor karşınıza. Karadeniz kararmadan ve dağlar uykuya dalmadan önce; Anadolu medeniyeti mirası, bir dünya cenneti ve alternatif turizm potansiyeli olan, marka kent Cide'de, Rıfat Ilgaz sofrasında, kitap yenir, şiir içilir...

Cide gezinizde, kent gezi rehberi yanı sıra, Cide'nin marka ismi olan Rıfat Ilgaz kitabından bölgeyi ve insan manzaralarını anlatan öyküleri ve şiirleri de mutlaka okuyunuz... Bu gezinin sizde unutamayacağınız izleri belleğinize kazınacaktır. Cideli Rıfat Ilgaz'ın farkına varacaksınız, yeniden... Önce, Cide’yi tanıyalım...

Cide: Batı Karadeniz Bölgesi'nde Kastamonu'ya bağlı şirin bir ilçe olup, kuzeyde Karadeniz, kuzeydoğuda Doğanyurt, doğuda Şenpazar, güneyde Azdavay ve Pınarbaşı ilçeleri ile batıda Bartın iline bağlı Kurucaşile ilçesi topraklarıyla komşudur.

Cide ilçesi: İstanbul'a 524 km, Kastamonu'ya 135 km uzaklıktadır. Cide'nin hangi isimle, ne zaman, nerede ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. 'Cide' adı, tarihi metinlerde, ilk olarak Homeros'un ünlü eseri İlyada'da anılır.

İlyada'da adı geçen Paphlagonia kentlerinden Kytoros, bugün Cide'nin çok az bir söylem farkıyla 'Gideros' dedikleri sahil köyüdür. Fakat tarihi kaynaklara bakıldığında Cide'de Gasgasların, Paflagonyalıların, Henetlerin, Romalıların, Bizanslıların, Candaroğullarının ve Osmanlıların yaşadığı yazılanlar arasındadır.

Gasgasların, MÖ 1400 yıllarında kuzeyde Karadeniz, doğuda Kızılırmak'ın doğu tarafları, batıdan da Bolu'ya kadar genişçe bir sınırı kapladığı görülür. Cide de bu sınırlar içindedir. Fakat Gasgasların bıraktığı herhangi bir tarihi eser bulunmamaktadır. Paflagonyalılara ait iskan yerleri ve arkeolojik sahalara Devrekani Çayı'nın etrafında, Gökırmak, Devrek, Soğanlı, Filyos ve Bartın çayları yer almaktadır. Cide'de arkeolojik amaçlı bir kazı yapılmadığı için, bunlarla ilgili bir esere rastlanmadığı bilinmektedir. Yunan şairi Homer'in yaşadığı çağda, Paflogonya'nın Cide ve Kitoros (Gideros) taraflarında, Henet veya Heneti adlı bir kavmin yaşadığı, tarihçi Homeros tarafından söylenir.

Cide merkezinin sahil kısmında 'Ceviz Dibi' adıyla anılan yerde, bir saray harabesinin olması Patheniosların ünlü sarayının burada olduğunu destekler niteliktedir. Romalılar ve Bizanslılar kesin olarak Cide'de yaşamışlardır. Cide'de, Callade Cide adına, Y. Domma ve Caracolla adlarına kesilen paralar ile Cide'de bulunan pek çok kale bunların kanıtıdır. Örneğin, Güble ve Gilivri arasında bulunan Çoban Kalesi, denizden 50-60 metre yüksekte, doğal bir kayanın üzerine, Romalılar döneminde yapılmış, Osmanlılar döneminde tamir edilmiştir. Timle Kalesi ise, deniz seviyesinden hemen hemen 100 metre yüksekliği olan doğal bir tepe üstüne kurulmuştur ve Bizans dönemine aittir. Gazallı Kalesi, Cide'nin Anadolu mitolojilerinde, Antik Cide'nin Köseli köyünde bir burun üzerinde kurulmuştur ve Bizans dönemine aittir. Okçu Kalesi, Cide'nin batısında Okçular köyünde bulunmaktadır ve batıdan doğuya doğru uzanan doğal bir kayanın üzerine kurulmuştur. Kalenin tam olarak ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Cide'nin turizm açısından çok büyük bir potansiyele sahip olduğu açıktır.

Cide'de gezilip görülmesi gerekli yerler

Gideros Kalesi ve Doğal Koyu

Amasra istikametinden Cide’ye gelirken, Cide’ye 11 km kala, yoldan sapıldığında, Gideros Kalesi ve koyuna ulaşılır. Kestane, meşe, kayın, şimşir ve çam ağaçlarından oluşan, yemyeşil bir örtü ile çevrilmiş bir alan. Cide ile Kurucaşile burunları arasında, burnun arkasına saklanmış bir güzellik. Tarih boyunca, gemilere doğal liman olarak hizmet etmiş. Karadeniz’de fırtına patladığında; denizciler buraya sığınmış. Şimdilerde ise, turistlerin gözdesidir. İsmi ise, Cenevizlilerden gelmektedir.

Burada iki balıkçı lokantası ve yalnızca birkaç ev var. Bu balıkçı lokantalarının müşterileri, salata ve balık yiyebilmek için, Kastamonu-Ankara-İstanbul gibi yerlerden geliyorlar. Ancak buraya ulaşmak zor. Yollar virajlı, dar, rampalı. Ancak yine de, bu güzelliği mutlaka görmenizi öneriyorum. Araçlar için park yeri var. Küçük bir de plajı var. Kumsaldan denize girebilirsiniz. Ayrıca arzu ederseniz tekne tutup, koyun dışına da açılabilirsiniz.

Rıfat Ilgaz Evi

Bir Kültür ve Edebiyat Müzesi özelliğinde olan bu ev, ünlü eğitimci yazar ve şair olan Cideli Rıfat Ilgaz’ın babasının doğup büyüdüğü ve kendisinin çocukluğunun geçtiği bir yer. Cide Belediyesi tarafından restore edilerek ziyarete açılmış. Evde, İstanbul’dan getirilen çalışma masası, kalemler, yatak, radyo, gözlük, takım elbise ve kitapları gibi kişisel eşyalar sergileniyor. Burası zengin bir Edebiyat Arşivi ve Müzesi özelliğindedir. Bu müzenin iç donanımı ve pek çok eşya ve kitapların kazandırılmasında; Rıfat Ilgaz’ın yayıncı oğlu Aydın Ilgaz’ın katkısı büyüktür... 'Cide Kaşın, Sarıyazma, Rıfat Ilgaz Kültür ve Sanat Festivali' sırasında ya da başka zamanlarda geldiğinizde, mutlaka bu müzeyi geziniz.

Çoban Kalesi

Güble ve Gilivri arasında bulunur. Denizden 50-60 metre yükseklikte, tabii bir kayanın üzerinde yapılmıştır. Romalılar döneminde yapılmış ve Osmanlılar döneminde onarım görmüştür.

Timle Kalesi

Uğurlu (Timle) köyündedir. Deniz seviyesinden, 100 metre yükseklikte olan doğal bir tepe üzerine kurulmuştur. Kalenin yapılış amaçlarından birinin de önündeki sahilinden, gemilerle karaya çıkabilme imkanının bulunmasının kontrolüdür. Bizans dönemine aittir. Osmanlılar tarafından bu kale, Osmanlı-Rus savaşında kullanılmıştır. Timle Kalesi, şu anda tahrip olmuş ve kalıntıları, restore edilmeyi bekliyor.

Gazallı Kalesi

Köseli köyünde, bir burun üzerine kurulmuştur. Bizans dönemine aittir.

Okçu Kalesi

Okçular köyünde bulunur. Batıdan doğuya doğru uzanan, doğal bir kayanın üzerine kurulmuştur. Kalenin tam olarak ne zaman yapıldığı bilinmemektedir.

Çayyaka Plajı

Karadeniz kıyıları, dağların genelde denize paralel uzanması nedeniyle, koy bakımından Ege ve Akdeniz kadar zengin değildir. Ama özellikle Cide kıyılarında, irili-ufaklı, birbirinden güzel ve denize girmeye elverişli, pek çok koy vardır. Ancak bunların bir kısmına araba ile gitmek mümkün değildir. Örneğin: Kazalı Altı Plajına gitmek isterseniz, ancak patikadan yürüyerek inebilirsiniz. Veya tekneyle ulaşmak mümkün. Plaj zaten, bu yüzden pek bozulmamıştır. Bunun yanında, Karadeniz plajları doğal güzelliklerinin yanı sıra, alışılmamış manzaralar ve kaya yapıları gösteriyor. Tıpkı, Cide’nin doğusundaki, Çayyaka Plajı’nda olduğu gibi. Yeşil renklerin hakim olduğu kayalar, değişik bir görünüm sunuyor. Plajın hemen karşısında ise, büyük kayalıklar yükseliyor.

Ilgarini Mağarası

Cide’ye 36 km uzaklıkta, Sorkun Yaylasındadır. Yaylaya kadar araçla gidip, daha sonra yaklaşık 2 saatlik bir yürüyüş ile bu mağaraya ulaşabilirsiniz. Yani yolculuk bayağı zahmetli. Tercih sizin. Mağaranın doğal kemerli girişi var. Sonra mağara içeride, iki kola ayrılıyor. Girişteki yıkıntıların Bizans döneminden kalma, köy yıkıntıları olduğu sanılıyor. Sağ taraftaki düz yolda, bir su sarnıcı var. Zamanla tahribata uğramış, odaların bulunduğu bu bölüme Avizeli salon deniyor. Sol taraftaki bölüm ise, giriş seviyesine göre, 250 metre aşağıya inen bir yol takip ediyor. Bu haliyle, dünyanın, en derin 4. mağarası olduğu söyleniyor. Virajlarla aşağıya inen yolun sonundaki düzlükte, bir adet kilise ve 7 tane mezar kalıntısı var. Fakat bu kalıntılar, gerek zamanla ve gerekse define avcıları tarafından tahrip edilmiş. Bu seviyeden sonra, daha aşağılara inebilmek için, teknik malzemeler gerekiyor. Ulaşılabilen yere kadar mağaranın uzunluğu: 858 metredir.

Valla Kanyonu

Cide – Pınarbaşı arasında, 12 km boyunca uzanıyor. Yan duvarlarındaki sarp ve yüksek kayalar, yer yer: 800-1200 metreye kadar ulaşabiliyor. Bu kanyon Küre dağları içinde ki en büyük kanyon. Kanyonun teçhizatsız geçilmesi mümkün değil. Ancak kanyonun yanına araçla ulaşabilir ve yukarıdan seyredebilirsiniz.

Armutçayırı Yaylası

Armutlu Çayırı Yaylası, Cide’de mutlaka görülmesi gereken doğal alanlar arasında yer alıyor. Özellikle ilkbahar çiçeklerin, yeşilin eşsiz manzarası ve sonbahar mevsiminde ise, ağaçlarının güz yapraklarının aldığı gökkuşağı benzeri renklerin dansına eşlik edersiniz... Yaşamınızda bu renkler armonisine tanıklık etmek için, mutlaka ama mutlaka Cide denizini, yaylalarını, ormanlık alanı ve meyve bahçelerini seçin... Kendinizi mitolojik bir düş içinde, sevdalı bir öykünün ya da şiirlere esin kaynağı olan, yalın ve imge yüklü destansı masalların içinde bulacaksınız.

Cide'de ne yenir, ne içilir?

Cide’ye geldiğinizde; her bütçeye uygun konaklama yerleri, karavan ve kamp alanları ve de lokantalar bulunmaktadır. Bu mekanlarda ya da yaylalarda özellikle organik köy kahvaltısı yapmanızı öneririm. Cide’ye gelip de, tadına bakmanız gereken ve doyasıya yiyeceğiniz bölgeye özgün yemeklerin bazılarını, şu şekilde sıralamak mümkündür:

Kuyu kebabı

Karma

Köy böreği

Armut tatlısı

Kabak tatlısı

Ceviz helvası (cidella)

Kuyruklu dolma

Kestane hoşafı

Kır pidesi

Organik kahvaltı

Büryan kebabı gibi yöresel yiyeceklerin yanı sıra mevsimine göre;

Barbunya

Kalkan

İstavrit

Gümüş ve Palamut gibi balık çeşitlerinin tadına bakabilirsiniz.

Anadolu Mitolojisinde Cide

Klasik Anadolu Mitolojide günümüz Kastamonu kıyılarının Cide sınırları önem taşır. Ve bu kıyıların öyküleri, bu mitolojinin yaratımında yani en başına giden örgülerle doludur... Cide kıyılarının klasik mitolojide geçtiği en erken örnek aynı zamanda Batı Edebiyatı’nın ilk örneği de sayılan Homeros’un İlyada Destanı ile olur. Yunanistan’dan gelen Akhalar ile Anadolu’nun yerli bir krallığı ve halkı olan Troyalılar arasında geçen savaşı anlatan eser, Klasik Mitolojinin Hesiodos’un Thegonia (Tanrıların Doğuşu) eseri ilk birlikte, en erken ve kurucu yapıtı olarak kabul edilir. Çünkü, İlyada’da sadece savaş anlatılmaz; tanrılar ve onların özellikleri, kahramanlar ve soyları, halklar ve kökenleri ile bir çok olaya atıf da bulunur.

İlyada’da, Cide kıyıları ve tüm bölgede antik çağa isim vermiş olan Paphlagonlardan şu şekilde bahsedilir: “Erkek yürekli Pylaimenes komuta eder. Paphlagonialılara gelmişler yaban katırlarıyla ünlü Enetlerin yurdundan Kytoros’ta, Sesamos’ta otururlar, Parthenos Irmağı çevresinde kurmuşlardır ünlü saraylarını. Kentleri Kromna, Aigialos, Yüksek Erythinoi'dur.” Homeros’un MÖ: 8-7. yüzyılda yaşadığı kabul edilmekte ve İlyada’nın da bu zaman diliminde oluşmaya başladığı öne sürülmektedir. Ancak İlyada’da geçen olaylar ise, tarihsel kayıtlara göre MÖ: 12. yüzyıla kadar geri gitmekte. Yani destan aslında halkın ortak belleğinde kalmış olan olayların yaklaşık 500 yıl geriye giden öyküsüdür. Bu satırlarda geçen Pylaimenes Paphlagon önderi olarak Enetlerin kralı, ki bu isim MÖ: 1. yüzyıla yani yaklaşık bin yıl boyunca, bu halkın liderlerinin en sık kullandığı isim olacaktır. Satırlardaki Kytoros günümüzde, Gideros Koyu çevresi, Aigialos ise, Cide sahilinin olduğu kesimdir. Bu isimlerin sayılması, Karadeniz kıyılarının MÖ: 12. yüzyılda tanınmaya başladığının ve bu noktada Gideros ve Aigialos’un aslında ne kadar da geriye giden yerleşimler olduğunu göstermektedir.

Bu destanın devamında başka bir Antikçağ eseri ile Antik Cidelilerin, Roma’nın kuruluş öyküsünde de bir şekilde yer alışlarını mitoloji içinde görmekteyiz. Homeros Paphlagonları, Cide yöresinden gelip, Troyalıların yanında yer alan Enet kabilesini tanıttıktan sonra, eserinin devamında; Paphlagonlarla ilgili olarak daha dramatik sahnelere yer verir. Bu sahneler, Paphlagonların lideri Pylaimenes ile onu korumaya çalışan oğlu Harpalion’un sırasıyla ölümleridir. Bu olay şu dizelerde yer almaktadır:

"O sıra avladılar Ares’in dengi Pylaimenes’i,

Mert savaşçılar Paphlagonialıların önderini,

Kargısıyla ün salmış Menelaos, Atreusoğlu,

Önünde görünce onu boylu boyunca..."

Efsanede Yunanistan Kralı’nın oğlu olan Phriksos ile kızı Helle, postu altından olan ve uçabilen bir koçu günümüzdeki Gürcistan’da yer alan Kolkhis Krallığı’na kaçırırlar. Ve koç burada tanrılar kralı Zeus’a kurban edilip pöstekisi saklanırken, kahramanlar ise bu pöstekiyi Yunanistan’a geri getirmek için “Hızlı” anlamına gelen Argo Gemisi ile sefere çıkarlar. İşte bu seferde yukarıda bahsettiğimiz Herakleia Pontika (Karadeniz Ereğlisi) kentinin kuruluşu, Iason Adası yani Yason Adası’nda geçen bazı olaylarla birlikte Kastamonu kıyılarından da Kytoros, Aigialos ve Karampis’in (Gideros, Cide ve Kerempe Burnu) isimleri de birkaç kez zikredilir.

Bu eser çok önemli bir mitolojik öykü ve destan olmasının yanında, araştırmacılar tarafından Helenlerin Karadeniz’i keşfi, ilk tanışmasının hikayesi olarak da kabul edilir. Yani olaylar aslında, Son Tunç Çağı’na kadar geri gider ki; işte Gideros, Cide ve Kerempe’nin ne kadar eski yerleşimlerini göstermek açısından olağan üstü bir belge olarak kabul edilir.

Tanrıların kutsal sofrası: Olgassys (Ilgaz)

Cide sahilleri deniz aşırı bir yer olması nedeniyle Helen kültürü ve klasik mitoloji ile elbette ki, Kastamonu’nun diğer yörelerine göre daha fazla haşır neşir olmuştur. Ama Ilgaz Dağı, mitolojinin yine trajik öykülerinden birinin ev sahipliğini yapar; orası yücelerin yücesi Ilgaz’dır...

Ilgaz Dağı, hem sıra dağ olarak, hem de yüksek zirveleriyle Hititlerden bu yana, her çağda yazılı kaynaklara, öykülere konu olmuş ve her çağda da kutsal bir dağ olarak tanımlanmıştır. Hitit döneminde, bu dağın tanrılarından bahseden belgelerin yanı sıra; Antikçağda da her yanının tapınaklarla dolu olduğu yazılır. Bazı mitolojik olay ise, daha çok Roma Dönemi’nde popüler olmuşsa da yazlı kaynaklara bakarak, Homeros öncesine kadar geri giden bir öyküdür.

Sonsuz ve zamansız hırçın rüzgârlarla, çok uzaklardan dalgalarla taşınıp, Karadeniz’de Cide’nin kıyılarına vuran, klasik mitolojinin doyumsuz kahramanlık ve sevda öyküleri; Ilgaz’ın doruklarından yükselerek, Kastamonu’nun bereketli kadim topraklarının atmosferine, usul usul karışarak, kente ve tüm yaşam alanlarına, başka bir atmosfer tabakası daha kazandırıyor... Kutsanan bu coğrafya ve canlılar, doğanın ve medeniyetlerin bu güne kadar kalmasına ve sözlü edebiyatın, yazılı edebiyat ile taçlanmasına neden olmuştur. Tarihimizi, kültürümüzü ve soy ağacımızı öğrenmemize katkı sağlıyor, bu mitolojik öyküler... Anadolu coğrafyası ve özel olarak da Cide toprakları, bu zengin mirasımızın var olduğu yerlerdir. Her ne kadar korumasını bilmesek de...

Tarihi doku

Kuruluşu itibariyle, Antik Çağdan günümüze uzanan pek çok medeniyetlere ve mitolojilere tanık olmuş Cide; tarih boyunca sırasıyla; Paflayonyalılar, Roma, Bizans, Danişment, Candaroğulları ve Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır. Antik dönemde yaşayan Homeros’un İlyada adlı eserinde de adı geçen Cide, büyük bir yerleşim birimiyken, günümüzde buna delil teşkil edecek fazla bir kalıntı yoktur. Uzun süre Bizans egemenliğinde kalan Cide, Candaroğullarının Osmanlı İmparatorluğu’na katılmasıyla, Osmanlı egemenliğine girmiş, Fatih Sultan Mehmet döneminde ise, kesin olarak Osmanlı topraklarına dahil olmuştur. Osmanlı döneminde Kadılıkla yönetilen Cide, 1868’de Kastamonu’ya bağlı bir ilçe haline getirilmiştir. İlçede Roma, Bizans ve Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait eserlerin yanında; Türk Sivil Mimari örneklerinden olan Rıfat Ilgaz Müze Evi de bulunmaktadır.

Kastamonu, Fatih Sultan Mehmet'in 1460 yılında Sinop'la birlikte, bu şehri alarak Candaroğulları Beyliği’ni ortadan kaldırmasından sonra, Osmanlı Devletine katılmıştır. Öte yandan; Cide’nin de içinde yer aldığı Kastamonu Bölgesi, Çanakkale Savaşında ve Milli Mücadele sırasında, Vatan savunmasının önceleri olan Kuvayı Milliye direnişçilerine aktif ve lojistik destek sağlamak açısından; en güvenilir yerlerden biri olması nedeniyle, büyük yarar sağlamıştır. Özellikle, 1918’de başlayan Atatürk ile Lenin arasında süren mektuplaşmanın sırasında ve sonrasında; Sovyetler Birliği’nden; Milli Mücadele döneminde, Anadolu’nun düşman işgalinden kurtulması için gönderilen yardımların çoğu, İnebolu ve Cide limanlarına gelmiştir. Buradan Ankara'ya ve Anadolu’nun değişik yerlerine gönderilen bu yardımlarla, İnebolu-Kastamonu yoluyla yiyecek, giyecek, para, cephane ve silah nakli yapılmıştır. (Kaynak: “Bolkar Çığlığı-Kuvayı Milliye Çukurova Müfrezeleri”, “İstanbul’un Kimlik Kartı: Taksim Anıtı”, Dursun Özden, Akademisyen Yayınları, Şubat 2021)

Cumhuriyetin ilanından sonra, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 23-31 Ağustos 1925 tarihleri arasında Kastamonu'da yaptığı “Kıyafet ve Şapka Devrimi”, Cumhuriyet döneminin önemli bir çağdaş yeniliği olarak, tarih sayfalarına geçmiştir. Bu süreç, "Kültür, Tarih ve Sanat Haftası" ismini almıştır. Tam bağımsız bir Türkiye kurulmasındaki ilk adım ve Kuvayı Milliye Direnişlerinde, Anadolu işgalinin sona ermesi ve kurtuluştan, kuruluşa giden Cumhuriyet aydınlanmasının, bölgedeki tüm çalışmalarında yer alan Cide halkı, vatanseverlikleri ile ne kadar öğünseler azdır...

Cide'nin geçim kaynağı

İlçenin ekonomisi genel olarak tarım, hayvancılık, ormancılık ve balıkçılığa dayalıdır. İlçede bulunan tersaneler de imalat anlamında, ilçe ekonomisine önemli katkı sağlamaktadır. Küçük tekne imalatı ilçede önemli denebilecek bir yere sahiptir. Festivaller kapsamında, yöre halkının el emeği göz nuru ile yaptığı sarı yazma, dokuma kumaş, kaşık ve ahşap işleri, yöresel tarım ürünleri, balıkçılık ve deniz ürünleri de Cide’nin önemli gelir kaynakları arasında yer almaktadır... Bu gelir kaynaklarının yetersizliği, artan nüfus, bilinçsiz kullanılan ve yaşlanan tarım toprağının yetersizliği, istihdam sağlayan sanayi olmayışı, işsizlik ve öteki nedenler yüzünden, Anadolu’nun pek çok kenti gibi Cide’den de İstanbul başta olmak üzere, büyük kentlere göç olmaktadır... Kentlerdeki artan zor yaşam koşulları ve doğal adetler nedeniyle, geri göçlere de tanıklık edilmektedir...

(Bu yazıya, Cide'nin kültürel özelliklerini anlattığım "Cideli Rıfat Ilgaz sofrasındayız" başlıklı yazımla devam edeceğim.)

Edebiyatın önde gelen isimlerinden Demir Özlü hayatını kaybetti Merve Yazar'dan: Alttakilerin telaşı, üsttekilerin bunalımı Pandemi Orkestrası'ndan sanatçılara destek konserleri Mehmet Ferah'tan: Hayali kahraman 4 yıllık aradan sonra Orhan Pamuk'tan yeni roman: 'Veba Geceleri'