Suudi Arabistan’ın petrol tesislerini Yemen’den Husilerin insansız hava araçlarıyla bombalamaları dünyada neredeyse deprem etkisi yarattı. Bu olacak şey miydi? Husiler İran'dan aldıkları talimatla mı harekete geçmişlerdi? Dünya jandarması Washington'a nasıl bir meydan okumaydı bu? Washington tarafı Yemen'deki Husilerin bu işi tek başlarına yaptıklarına ihtimal vermiyor, arka planda Tahran yönetiminin olduğuna inanıyordu. Hatta ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo fırsat bu fırsattır mantığıyla İran’a savaş açılması çağırıları yapıyordu.

Bu toz duman arasında e-mail adresime bir yazı düştü. Gönderen uluslararası gelişmeleri çok yakından izleyen ANAP eski milletvekili Selçuk Maruflu'ydu. Yazarı Washington'daki Georgetown Üniversitesi'nde uzun yıllardır öğretim üyeliği yapan Prof. Dr. Shireen Hunter'dı. Hunter, aslen İranlı. Amerikan vatandaşlığına geçmiş ve yıllardır da ikinci vatanında akademisyenlik yapan bir bilim insanı. Uluslararası gelişmeleri doğru tahlil etmesiyle tanınıyor. Ancak bu yazısında orta yolu tercih etmiş gibi bir izlenim edindim.

Daha açık söylemek gerekirse, bu işin sonucu öyle de olur böyle de, demeye getiriyor.

Size özetleyerek aktarmaya çalışacağım:

SUUDİ PETROL TESİSLERİNE SALDIRILAR KÖRFEZ’DEKİ TANSİYONU TEHLİKELİ BİÇİMDE ARTIRABİLİR

"Suudi petrol tesislerine yapılan saldırılar sonucu Suudi Arabistan’ın petrol üretiminin yüzde ellinin üzerinde düştüğü bildirilirken bir Husi sözcüsü Yemen'e Suudi Arabistan’ın açtığı şiddetli savaşa misilleme olarak bu eyleme geçtiklerini ileri sürdü.

"Öte yandan ABD Husilerin bu saldırıyı Tahran'ın talimatıyla yaptığını ya da başka bir merkezden talimatla harekete geçtiklerini ileri sürdü. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo saldırıdan İran'ı sorumlu tutarken Senatör Lindsay Graham ABD'nin misilleme olarak İran'daki petrol rafinerilerini bombalaması gerektiği açıklamasını yaptı. Basında çıkan başka haberler işi Irak’la bağlantılandırmaya kadar vardırdı. Bu haberlere göre saldırganlar Suudi petrol tesislerine saldırıları Irak toprakları üzerinden yapmışlardı. Ancak Irak Başbakanlığı bu haberleri kesin bir dille yalanlayarak anayasalarına göre Irak topraklarının komşu ülkelere saldırılar için kullanılmasının sözkonusu olmadığını bildirdi."

Yazıda çıkmaza giren durumlarda çözümün ya sıcak savaş ya da bir çeşit uzlaşma olduğuna dikkat çeken Hunter şöyle devam ediyor:

"Açıkça anlaşıldığı gibi İran’a savaş açmak, bölgedeki kimi müttefikleri bunu çok istese de, ABD’ye pahalıya mal olacaktır. İran’la bir savaş çıktığı takdirde taraf olmayı hiç istemeyen Irak da kaçınılmaz olarak savaşın ortasında bulacaktır kendini. ABD bir savaşta ısrar etse de savaş sonrası ortalığı toparlamak Afganistan ve Irak örneğinden de daha ağır bir fatura ödemek anlamına gelecektir.

"ABD için diğer seçenek ise İran’la, bölgesel özellikle de Körfez konusunda bir çeşit uzlaşı yoluna gitmektir. Artık Washington Suudi Arabistan’ın gücü ve bölgedeki etkisi konusunda net bir fikir sahibi olmuştur diye düşünülebilir. Riyad Yönetimi ne Filistinliler konusunda etkili bir adım atabilmiş ne de Körfez İşbirliği Konseyi’nde kontrolü ele geçirebilmiştir. Katar Suudi baskılarına direnmiş. BAE bile Yemen rekabeti yüzünden Suudilerle ilişkileri soğutmuştur.

"Her şeyden önemlisi de üstün silah gücüne ve Batı’nın desteğine rağmen Suudi Arabistan Yemen’i dize getirmeyi başaramadığı gibi kendini nasıl ve ne zaman biteceği belli olmayan kanlı bir savaşın ortasına sürüklemiştir. ABD ise Suriye ve bölgedeki öbür savaş alanlarında istediği sonuçları almayı bir yana bırakın karmaşık olan durumları daha da karmaşıklaştırmıştır.

"Özetlemek gerekirse ABD stratejik çıkarlarını korumak ve kendisiyle birlikte bölgedeki müttefiklerini bataktan kurtarmak için artık baskı ve askeri güç değil, diplomasi ve uzlaşma yolunu seçmek zorundadır. Ama diplomasi ve uzlaşı hiçbir sonuç vermezse ABD her zaman askeri, yani savaş seçeneğini kullanacaktır."