Türkiye ve Suriye'de büyük felakete neden olan depremin yankıları bütün dünyada sürerken, bu afetin iki ülke siyasetini nasıl etkileyebileceği üstüne spekülasyonlar yapılıyor. Bununla ilgili bir yazı, tanınmış düşünce kuruluşu Carnegie'nin internet sitesinde yayımlandı. "Afetten Sonra Siyaset" başlığını taşıyan yazı emekli Fransız büyükelçi Marc Pierini tarafından kaleme alınmış. Marc Pierini, Akdeniz havzası ülkelerini çok iyi bilen bir diplomat. Suriye, Fas, Tunus, Libya ve Türkiye’de görev almış, Ankara'da 2006-2011 arası AB Temsilcisi olmuş, 'Türkiye Nereye Gidiyor' isimli kitabı yayımlanmıştı.

Büyükelçi Pierini'nin yazısının bir bölümünü okuyalım:

"Türkiye ve Suriye'de yaşanan yıkımın ortak bir özelliği var. Zemin araştırma raporları, yapı standartları inşaat ruhsatları için gerekli olmasına rağmen bunlar bölgede yerleşik yolsuzluk, çıkar ilişkileri ve rant kaygısıyla göz ardı edilmektedir. Bir devlet hastanesi ve binlerce binanın yerle bir olması Türkiye'de şiddetli bir siyasi savaşın fitilini ateşledi.

"Siyasetçilerin bunlardan ders çıkarması ve yapıcı çözüm önerileri getirmesi zaman alacaktır. Bu arada Türkiye'de iktidar muhalefet ve genel kamuoyu tarafından şiddetle eleştirilecektir.

"Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve AKP'nin en önemli hedefi hızla altyapı çalışmalarını başlatmaktı. İktidarlarının 20 yılı süresinde inşaat sektörüne inanılmaz hız verdiler. Ancak inşaat sektörüne bu kadar ağırlık verilmesi politikası geri tepecektir. Çünkü zemin etüdü yapılmamış binaların inşa edildiği, kamu ihalelerinin çok standart altı inşaatlar yapan iktidara yakın müteahhitlere verildiği ortaya çıkmıştır.

"Önümüzdeki günlerde Türkiye'nin siyasi manzarasında büyük bir belirsizlik ortaya çıkacaktır. Seksen altı milyon nüfuslu Türkiye'nin 16 milyonunun yaşadığı deprem bölgesinde on binlerce insan evsiz, kimlik belgesiz kalmış, pek çok kamu binası yıkıntı haline gelmişken seçimler acaba planlandığı gibi 14 Mayıs'ta yapılabilecek midir?

"Bu soru cevap beklemektedir. Evet, dayanışma ve insani yardım gündemin birinci maddesi. Ama şunu da belirtmek gerekir ki depremin artçıları önümüzdeki aylar boyunca Türk siyasetini sarsmaya devam edecektir."

Büyükelçi Pierini, başta da dediğim gibi Türkiye'yi ve koşullarını çok iyi bilen bir diplomat. Bölge insanının nasıl yolsuzluğa yatkın olduğunun da farkında. Üstüne basa basa müteahhitlerin inşa ettikleri binaların zemin etütlerini yaptırmadıklarını, muhtemelen malzemeden çaldıklarını, yolsuzluk ve rant kaygısının başını alıp gittiğinin altını çiziyor.

Zamanında, Türkiye Mimar ve Mühendisler Odası Birliği sıklıkla bir ekonominin lokomotifinin inşaat sektörü olamayacağını, olmaması gerektiğini, Türkiye gibi bir deprem ülkesinde bunun felaketlere yol açacağını duyurarak uyarılarda bulunmuş, sayın ve her şeyi bilen iktidar yetkilileri bu uyarılara kulak asmadıkları gibi yollarına devam etmişlerdi.

Yaşanan son deprem felaketine, şiddetli bir depremin önümüzdeki yıllarda bu defa İstanbul’u vuracağı uyarıları yerbilimciler tarafından yapılmasına rağmen iktidarın hâlâ Kanal İstanbul gibi bir projede ısrar ediyor olması ise insanların rant kaygısıyla ne kadar gözlerinin dönebileceğinin çok önemli bir göstergesi.

İzmit ve Adapazarı'nı vuran 1999 depremleri, ardından da 2001'deki ağır ekonomik kriz üçlü koalisyon hükümetine fena darbe indirmiş, 2002 Kasım'ında yapılan seçimlerde AKP "üç Y"yle (yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar) mücadele sözü vererek iktidara gelmişti. AKP'nin o seçim zaferi "Depremle iktidara geldiler" yorumlarına yol açmıştı. Kim bilir? Acaba depremle gelen depremle mi gidecek?

(Muhalif)