Kitabın ilk cümlesi çok önemlidir, derler. İyi bir ilk cümle bulduğunuz an gerisi gelir, diye de tavsiyede bulunurlar yeni yazarlara.

Mina Urgan diyor ki, "Başladığım kitabı, kötü de olsa bitirmek huyundan Fethi Naci'nin bir sözü sayesinde kurtuldum." 'Karpuzu kestin. Baktın ki kabak. Gene de zorla yiyecek misin o karpuzu?' demiş Fethi Naci. Ondan sonra bırakmış başladığı her kitabı bitirmeyi.

Mina Urgan'ın tavsiyesinin aksine hayatımda çok az kitabı yarım bıraktım ve böyle devam etmeye kararlıyım. Beni buna iten belki merak, belki inat, belki umut. Ya da hepsinin karışımı.

Çünkü bazı kitaplar insanı baştan çekmezler, sabredip devam ederseniz sürprizlerle karşılaşabilir; öyle seversiniz ki kitabı bitirirken üzülebilirsiniz. Bazı kitaplar ise baştan sizi içine çekip heyecanla sürükledikten sonra hayal kırıklığına uğratabilir. Tecrübemle sabitledim.

Elimdeki kitap, başlangıçta çok çekici olmayan gruptan. Bir taraftan başımda öğleden sonra oluşan ağrı, diğer taraftan ilk sayfalardaki cazibe yetersizliği nedeniyle zorla odaklanmaya çalışırken kapı çaldı. Komşumun kızı, elinde mantarına kısmen tirbuşon sokulmuş bir şarap şişesiyle kapıda duruyordu. Yakın çevredeki komşu çocuklarının içindeki gözdelerimden biri. Sancılı bir şekilde tıp okudu, şimdi bir devlet hastanesinde koşullar elverdiğince mesleğini icra ediyor. Bazı sabahlar ben işe giderken o nöbetten dönüyor.

Hızlı hızlı konuşarak, "Gülçin Teyze, açabilir misin?" dedi.

"Hemen," dedim.

Hızlı hızlı konuşmaya devam etti. Paraya kıyıp iki yüz kırk beş Türk Lirası vermiş, bugün itibarıyla on sekiz Amerikan Doları. Yemek sipariş etmiş, üzerine de pofuduk bir sabahlık giymiş, kendine güzel bir akşam hediye edecekti. Belli ki bugün nöbeti yoktu.

Yarı yolda kalan tirbuşon operasyonunu kime tamamlatması gerektiğini iyi biliyordu. Daha önce şarap hakkında konuşmuştuk, hatta kullanmam için bir uygulama tavsiye etmişti. Herkesin denediği şarapla ilgili puanlamalar ve yorumlar yaptığı uygulamayı yüklemiştim bir heves, ama pek üzerine düşmemiştim.

Mantarı biraz parçalamıştı. Yine de şaraba kırıntı düşürmeden açmayı başardım. Israrla bir kadeh ikram etmek istedi. Israrına dayanamayıp pahalı şarabından tadımlık almaya razı oldum. Tam gitmek üzereydi ki, "Gülçin Teyze tirbuşonu alabilir miyim?" dedi. Gülmeye başladık. Normalde kalem, çakmak hiç affetmediğim nesneler. Çok fazla kullandığım için hem sağda solda unutuyorum, hem de başkalarınınkini topluyorum. Hepimiz kardeşiz. Bazen evde nereden geldiği hatırlanmayan bir sürü çakmak oluyor, bazen ilaç için ateş bulamıyoruz. İlaç yapmıyoruz tabii. Mum yakmak için. Tirbuşon ilk kez oluyor. Zamanı geldi sanırım.

Başımın ağrısı hafiflemişti. Hemen gidip ben de pahalı bir şarap almaya karar verdim. Ayakkabılarımı giyerken bir arkadaşımın babasının sözleri geldi aklıma: "Hayat ucuz şarap içecek kadar uzun değil çocuklar."

Bu cümle, son vergilerden uzun yıllar önce kurulmuştu ve bağlamıyla anlamlıydı. Artık değil.

Yine de hayat kısa ve cimrilik yapmaya gerek yok.