Futbolu sevmiyorum. Diğer spor dallarıyla kıyaslandığında gördüğü bu ilginin kültürel ve “tamamen duygusal” sebeplere dayandığını düşünüyorum.
Ortanın altında bir sınıftan çıkıp fiziksel yeteneğini toplumdaki diğer benzerlerinin rüyalarında bile göremeyeceği büyüklükteki dolarlara çevirmekle yetinmeyen futbolcunun daha fazla kazanma hırsıyla tefeciye para kaptırmasının açıklamasını içinde yaşadığımız toplumun “insan hamuruna” bağlıyorum. Be adam o kadar parayı ne yapacaksın?
Tanık olduğumuz son şiddet gösterisinde, yumruğu atan adama ve ona bu cesareti veren düzene çok kızıyorum.
Tek başınayken cesaret edemeyeceği tekmeleri kendi benzerleriyle beraberken cömertçe savuran insanlardan iğreniyorum.
Sonra dönüp tepki gösterenlere bakıyorum:
Bir gün kendilerine düşen payı alacaklarının bilincinde olmadan şiddeti onaylayanları hayretle izliyorum.
Kendim de dahil, eleştiride sınırları zorlayanlara soruyorum: Bu ülkede doktorlar, kadınlar ve çocuklar her gün şiddete uğrarken neden aynı duyarlılıkla tepki göstermiyoruz?
Düşününce nedenlerinin çok karmaşık olmadığını görüyorum. Medyada şiddet anının boy boy fotoğrafları, videoları paylaşılıyor ve herkes yorum yapıyor. Televizyon kanallarında konu ile ilgili programlar yapılıyor. Olayın faili istifa ediyor ya da ettiriliyor, hatta tutuklanıyor. Tepki bu sefer büyütülüyor.
Kendime dönünce, hakemin morarmış gözü ve yüzündeki ifadenin daha önce gördüğüm şiddete uğramış kadın fotoğraflarını çağrıştırdığını fark ediyorum. Yumruk yerine bıçak kullanılsa kolayca cinayet mahalline dönüşecek bir futbol sahası fikri ürkütüyor.
Yere düşen hakeme acımasızca atılan tekmeler hafızamda Soma tekmecisiyle aynı yerde yerini alıyor.
Ne kadar çok öfke, ne kadar çok acı biriktirmişiz.
İyi hissedebilmek ne kadar zorlaşmış meğer.