"Eylül'e girdim, Eylül'e girdim... Her ömrün bir Eylül'ü vardır... Onca yaşadım... Şimdi bildim" (Murathan Mungan)

 

Söylenmiş bunca güzel söz ve yazılmış bunca güzel yazının varlığının yanında "yeni bir söz söylemek" artık zor. Yine de söyleme şeklimizin farklı olmasını, yeni bakışlara her an rastlayabilme ihtimalimizi seviyorum.

Eylülde doğduğum için eylülü bir de benden dinleyin:

"İnsan yaşadığı yere benzer, o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer, suyunda yüzen balığa,/ toprağını iten çiçeğe, dağlarının tepelerinin dumanlı eğimine" der Edip Cansever.

Acaba hiç düşündünüz mü doğduğunuz aya ne kadar benziyorsunuz?

Eylülde doğmuşum ve dışarıdan anlaşılmasa da eylül ayı özellikleri taşıyorum. Tanıyanlar belki temmuz görünümlü eylül diyebilir.

Eylül en abartısız aydır. Hiçbir konuda ısrarcı değildir. Artık bir kış, bir ilkbahar, bir yaz atlatıp her şey yaşanıldığı için sakindir. Bir köşeden manzarayı izlerken sanki siz manzarayı değil, manzara sizi izliyor gibidir. Her şey yavaşlamış, sessizleşmiş ve sizi olabilecek en estetik şekilde kendi içinize dönmeye davet etmektedir. Onun için başlangıçlar ayıdır. Herkes içinde buldukları kadar yeni başlangıçlar yapacaktır.

Eylül neden hüzün verir? Bol güneşli, hareketli, doludizgin bir iki aydan sonra gelen frene basma ayı olduğu için midir? Gerçekten hüzün müdür hissettiklerimiz? Mesela eylül kendisine benzer başka bir uyanış ayı olan nisandan sonra gelse ya da soğuk bir kış ayından sonra gelse, hissedilen hüzün olur mu yine de? Zannetmiyorum.

O geldiğinde güneş hızını kesmiştir. Renkler pasteldir, gözlerinizi yormaz, aksine bu renk cümbüşünü görmekten zevk alırsınız. Hüznü artıran etrafta gördüğünüz sarının tüm tonlarıdır. Sarı yerine turuncu olsa ve onu daha bir vurgulayacak yeşil tonları, neşelenebilirdiniz oysa. Bunu bilimsel olarak açıklayabilirim belki ama bütün romantizmi yok edeceği için o konuya girmiyorum.

Bir taraftan bir burukluk, diğer taraftan "yaşamak güzel şey yaa" dedirten duygu karmaşıklığı tatlı ekşi sosla yenilen yemeklerden aldığımız lezzete benzer.

Seslerin azalması kulaklarınızın yorgunluğuna iyi gelir. Hatta duymak sevinçli bir eylemdir. Çocuklar okula başladığı için bahçeden gelen sesler azalmıştır. Şimdilik hüznü tanımlayamasalar bile çocukların da hissettiği hüzündür. Bitmeyecek gibi görünen yaz tatili sona ermiş, ödevler, sorumluluklar, erken yatıp erken kalkmalar başlamıştır ve bir dahaki yaza kadar böyle devam edecektir. Umutsuz bir durum olmakla beraber sonunun geleceğini bilmek cesaret verir.

Kuşlar da öyle. Onlar okula değil, daha sıcak yerlerde yaşamaya giderler. Kuşların gittiği o sıcak yerlerde yaşanan ay eylül değil midir? Peki orada hissedilen hüzün müdür? Burada hissedilen hüzünle aynı mıdır? Bence değil? Coğrafya kaderimizi etkilediği gibi duygularımızı da etkiler.

Eylül, okunmamış kitapları, gidilmemiş yerleri ve gerçekleştirilmemiş tüm planları ile bir senenin daha bitmek üzere olduğunun zarif habercisidir. Bundan sonra üç ayınız kalmıştır, ancak bu durgunluğun cazibesine öyle kapılırsınız ki çoğunlukla buradan çıkışınız zaman alır. Kendinize geldiğinizde sene bitmiştir.

Kedilerin ise pek umurunda değildir.