Burada bir şey yok; neyi görüyorsan o.

Say ki, bir trene binmişsin. Her kompartımanı çeşit çeşit insanla dolu, ama vagonları birbirinin aynısı.

Ve her istasyonunda ayrılık mizanseni, kavuşma parodisi.

Öyle ki, bir yerden çekip gitmekle o yerde takılıp beklemek aynı anlama gelir çoğu kez.

O tren engin düzlüklerden, derin vadilerden geçer; sonsuz mavilikten, ışıltılı şehirlerden... Miden bulanır.

Çünkü hiçbir yere gitmez o tren; hep yerinde durur ve aslında hiç kalkmamıştır. Seninle birlikte yol alır sadece; evrendeki yolculuğuna seninle başlamış, ama sensiz son bulmuştur.

Kaç defa kustuğunu sen bile unutursun.

 

Burada bir şey bulamazsın, yeni insanlar göremezsin, farklı bir hayat kuramazsın; neresinden bakarsan bak, dünya o kadardır işte.

Hani bana, "Senin kadar tanımıyorum dünyayı, kendim kadar tanıyorum," demiştin ya; kuyunun dibindeki kurbağayız işte hepimiz.

Kuyunun dibinden baktığımız gökyüzünü, kuyunun ağzı kadar sanıyoruz.

Çünkü baktığımız yeri, kendimiz kadar tanıyoruz.

 

Seni delirtenle beni delirten aynı şey olabilir mi, hiç bilmiyorum.

Kimsenin kendisi gibi davranmayıp rol kestiği, olduğundan farklı görünmeye çabaladığı bir dünya burası; sen de biliyorsun.

Erkeklerin kadınlara yavşadığı, kadınların bunu bir gurur nişanesi gibi göğsünde taşıdığı, her türlü ahlaksızlığı yapanların namus timsali geçindiği, kimseye güvenmeyen insanların kendilerine korunaklı hayatlar kurduğu; aslolanın duygular ve ruh olduğunu söyleyen herkesin paraya, güce ve gösterişe tapındığı...

Burada yeni bir şey yok; ne görüyorsan, o.

 

İnsanlar tehlikenin kol gezdiği yerlerde dolaşıyormuş gibi yapmayı çok sever, herkes akıl hastası pozlarına bürünür, sıradışı olduğunu iddia eder.

Sığ sularda, boğulma tehdidi olmadan, elinde televizyon kumandası, yanında meyve tabağı, hafta sekiz, gün dokuz tekdüze bir hayatın içinde, başkaları hakkında ahkâm kesip yorum yaparak, kâh şefkat gösterip kâh öfkelenerek, en kıymetli hayatı kendilerinin yaşadığını sanırlar.

Onlar, adrenalin isterler ve kendi sınırlarında gezinirler ve bir adım daha atmadan, sınırlarına hemen geri çekilirler.

Onlar, o sınırlardan geçemezler; o sınırları asla tahrip edemezler.

 

Bu dünya bu kadar işte; kuyunun dibindeki kurbağayız hepimiz.

Baktığımız kadarını görüyoruz ve gördüğümüz kadarıyla yaşıyoruz.