CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin Merkez Yönetim Kurulu (MYK) ve Parti Meclisi (PM) toplantısının ardından Can Atalay hakkındaki Anayasa Mahkemesi (AYM) kararının uygulanmaması hakkında açıklamalarda bulundu.
Gezi davası sonucu verilen hapis cezasını anımsatan CHP lideri Özel, "AVM yapılmasın diyenden darbeci olur mu? Onlar o gün bunları istemeseydi, bugün orada övündükleri Atatürk Kültür Merkezi değil bir yandaşın AVM'si yükselecekti" dedi.
Özel, "Demokrasiye sahip çıkacağımız, anayasaya sahip çıkacağımız, geleceğimize, emeğimize, ekmeğimize, ülkemize, vatanımıza sahip çıkacağımız büyük miting için 14 Ocak Pazar günü saat 13.00'te tüm vatandaşlarımızı, tüm siyasi partileri, tüm meslek örgütlerini, tüm sivil toplum örgütlerini ve bu ülkenin geleceğine sahip çıkmak isteyen her ferdini, bilhassa gençlerini Tandoğan Meydanı'nda geleceğimize, adalete, hukuka ve ülkemize sahip çıkan mitingimize davet ediyoruz" diye konuştu.
'Dün ortaya çıkan bir karar yerel seçim gündemiyle toplanmamızı olanaklı kılmadı'
CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in, toplantıların ardından yaptığı konuşmadan satırbaşları şöyle:
CHP'nin Parti Meclisi toplantısının son kısmını basına açarak ve toplantımızda aldığımız kararları halkımızla, milletimizle paylaşarak sonlandırmak istedik. Bugün Parti Meclisimiz toplanarak, yaklaşan yerel seçimlere ilişkin belediye başkan adaylarımızın belirlenme sürecinde yeni adayların açıklanmasına yönelik gündemle toplanacaktı. Neredeyse her hafta yaptığımız gibi.
Ancak ülkemiz olağanüstü günlerden geçiyor ve dün ortaya çıkan bir karar bugün bizim yerel seçim gündemiyle aday belirlememiz ve bunun üzerinden gündemi takip etmemizi olanaklı kılmadı. Bu toplantımızı önümüzdeki hafta, tahminen çarşamba gününe aldık. Bugün beklenen kararlar ve o güne kadar belirginleşecek adaylıkları sizlerle paylaşacağız.
Ancak ilk bilgi olarak, temel prensip olarak önseçim yaptığımız bölgelerdeki adayları sandık sonuçlarına aynen uyarak adaylaştırıyoruz, geçtiğimiz hafta önseçimi tamamlanan arkadaşlarımızın aday olarak bildirilmesini bugün karara bağladık. O konuda herhangi bir gecikme yaşamamak adına.
'Gezi davası, Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi kin davasıdır, kan davasıdır'
Parti Meclisimiz tamamen karşı karşıya olduğumuz yargı eliyle Anayasa'yı askıya alma, yok sayma ve anayasasızlaştırma süreciyle bir sivil darbe girişimini gündeme almış durumda. Öncelikle şunu söyleyelim: Dün Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin aldığı karar, Hatay halkı tarafından milletvekili seçilmiş olan Can Atalay'ın salıverilmemesine, dokunulmazlık hakkından yararlanmamasına, yargılamasının durdurulmasına ve gereğinin yapılmasına yönelik bir karar ve kriz olarak görünmekle beraber, bunu çok aşan bir noktaya gelmiş durumdadır.
Öncelikle şunu söyleyelim; bugün Can Atalay serbest kalmış olsaydı onunla birlikte aynı koğuş ve hücrede esir tutulan Tayfun Kahraman, bir başka hücrede esir tutulan Osman Kavala, Bakırköy Kadın Cezaevi'nde esir tutulan Mine Özerdem, Çiğdem Mater, yargılandıkları ve delil olmadığı için ikişer kez beraat ettikleri bu davada birileri onları beraat ettirmek istedi, ancak 'Ben bunu kabul etmiyorum' diyen Recep Tayyip Erdoğan'ın açık talimatıyla yeniden yargılanıp yine hiçbir delil olmadan, delillerin olmadığı bir ortamda tamamen hukuka aykırı şekilde, bir kişinin husumeti sonucunda cezalandırıldıkları gerçeğini değiştirmezdi.
Gezi davası baştan aşağıya hukuksuz bir davadır. Gezi davası, Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi kin davasıdır. Gezi davası, kan davasıdır. Recep Tayyip Erdoğan’ın Gezi davası, kendisini meşrulaştırmak için suçsuz insanları meşrulaştırdığı bir davadır. Bugün içeride tutulan o suçsuz insanlar, Gezi olayları sırasında temsil ettikleri meslek örgütleri adına katıldıkları platformlarda arabuluculuk rolü üstlenmişler, o günlerde yapılan görüşmelerde 'Eğer şunlar yapılırsa Gezi parkı boşalır' şartları ortaya sunulurken örneğin hükümetin istifasını istememişlerdir. Dönemin Başbakanının yurda gelmesini talep etmemişlerdir; o zaman yurtdışındaydı. Bakanların görevden uzaklaştırılmasını istememişlerdir.
'Ağaç kesilmesin, AVM yapılmasın diyenden darbeci olur mu?'
Onların şartları çok basittir; şu anda internete girip bakan tüm gençler, vatandaşlarımız görebilir. Bu güzel insanlar, 'Ağaçlar kesilmesin, bu parkın yerine topçu kışlası yapılmasın, Atatürk Kültür Merkezi yıkılıp yerine AVM yapılmasın ve haksız yere gözaltına alınan üniversite, lise öğrencisi gençler, haksız yere gözaltında tutulan arkadaşlar bırakılsın' demişlerdir. Bunun neresi darbedir?
Darbe Başbakana karşı, bakanlara, milletvekillerine karşı yapılır. Yönetimi ele geçirmek, devleti ele geçirmek için yapılır. Ağaç kesilmesin diyenden darbeci olur mu? AVM yapılmasın diyenden darbeci olur mu? Onlar o gün bunları istemeseydi, bugün orada övündükleri AKM değil bir yandaşın AVM'si yükselecekti. Hepimiz biliyoruz, kimi kandırıyorsunuz? O gün orada bir AVM niyeti olmasa Taksim Platformu neden 'AKM yıkılıp AVM yapılmasın' desin? 'Neden ağaçlar kesilmeyip topçu kışlası yapılmasın' desin? Bir büyük yalanı tarih önünde, milletin vicdanında mahkûm etmek boynumuzun borcudur.
'600 milletvekilinin ağrına gitmiyorsa, bu milletin ağrına gidiyordur'
Orada haksız yere yargılananlardan bir tanesi de Can Atalay'dır. Can Atalay milletvekili adayı olmuştur. Memleketi Hatay'dan milletvekili seçilmiştir. Kararı kim vermiştir? Hataylılar vermiştir. Can Atalay milletvekilliği için başvurduğunda ona 'Milletvekili olabilirsin' diye evrak verilmiştir. O evrakla Yüksek Seçim Kurulu'na başvurmuştur, ilgili seçim kuruluna başvurmuştur. Onun ismi birleşik oy pusulasına yazılmıştır devlet tarafından. Daha sonra seçilince adına düzenlenen mazbata, avukatına, vekiline verilmiştir. O mazbata Millet Meclisi'ne verilmiş, kayda sokulmuş, milletvekili olarak işlem yapılmış, yemin töreninde herkes gibi sırası gelince oturumu yöneten en yaşlı üye sıfatıyla Sayın Bahçeli tarafından, en genç üye, katip üyeye verilen talimatla 'Hatay, okuyun' denmiş, Can Atalay'ın ismi okunmuş ama kürsüye gelmemiştir. Çünkü birileri Can Atalay'ı Hatay halkına 'Siz milletvekili seçebilirsiniz ama siz bilmezsiniz, o bilir. Onun talimatıyla biz biliriz' demiştir. Birileri Can Atalay'a mazbata düzenleyenlere 'Siz bilmezsiniz, onun talimatıyla biz biliriz' demiştir. Birileri, TBMM'ye ve hepimiz adına yöneten Bahçeli'ye 'Sen bilmezsin, onun talimatıyla biz biliriz' demiştir. Daha sonra Can Atalay 600 milletvekilinin oylarıyla İnsan Hakları Komisyonuna seçilmiştir. Birileri 600 milletvekiline 'Hadi oradan, siz bilmezsiniz. Birilerinin talimatıyla biz biliriz' demiştir. Mesele bu kadar açık ve nettir. Kimsenin ağrına gitmiyorsa, Meclis'in geçici başkanı sıfatıyla Devlet Bahçeli'nin ağrına gitmiyorsa, bu milletin ağrına gidiyordur. 600 milletvekilinin ağrına gitmiyorsa, bu milletin ağrına gidiyordur. Mahkemede tarafsız davranacağına yemin etmişlerin ağrına gitmiyorsa, bu milletin ağrına gidiyordur.
'Erdoğan, kendini bu anayasanın da üstünde görmektedir'
Mesele öyle Can Atalay meselesi falan filan değildir. Mesele birilerinin kin ve kan davası uğruna kendi yetkilerini aldığı bu Anayasa'nın bir maddesini hiçe sayma meselesidir. O madde bugün 153’üncü maddedir. Açıp okuyan görür ki Anayasa Mahkemesi kararları gerekçeli olarak yayınlanır. Yayınlandığı anda 'Anayasa Mahkemesi kararları yürütme, yasama ve yargı organları için bağlayıcıdır' demektedir. Ama birileri... O Erdoğan... Yani anayasalar her doğan için yapılması gerekirken, kendisi için anayasa yaptıran Erdoğan, kendini bu anayasanın da üstünde görmektedir. 'Nasılsa ben istedim diye bazı maddelerini OHAL'de elde sopa, bazı yerde döve döve, bazı yerde devletin imkânlarını kullana kullana değiştirttim. Bilseydim bunu da değiştirirdim. Keyif benim değil mi? 153 benim için yok hükmündedir' deyip, 153'üncü maddeyi yırtıp atmıştır. Onun adına 5 hakim yapmıştır ama sonra gelip o karara sahip çıkınca Recep Tayyip Erdoğan Anayasa'yı ortadan kaldırmaya çalışan bu darbe girişiminin başında olduğunu itiraf etmiştir.
'Bir gün biri, bence de 101 yok hükmünde der, Cumhurbaşkanı yok hükmündedir'
Bugün de Yılmaz Tunç, Erdoğan’ın atadığı Adalet Bakanı, kararı hatırlatıp, 'Meclis'in önündedir' diyerek darbe girişiminin yaverliğine, darbenin komutanının yaveri olduğunu itiraf etmiştir. Buradaki tehlike şudur; bugün 153'üncü maddenin yırtılıp atılmasına ses çıkarmazsanız, bir gün gelirler 75'inci maddeyi yırtıp atarlar. Artık biz milletvekili, Sayın Bahçeli milletvekili, MHP'liler milletvekili, AK Parti grubu milletvekili filan olmaz. Bugün Anayasa Mahkemesi yok hükmündeyse, yarın 75'i yırtıp atarlar, Millet Meclis'i yok hükmündedir. Bir gün sen bunu yaptın diye bundan cesaret alan biri, 'bence de 101 yok hükmünde' der, Cumhurbaşkanı yok hükmündedir.
'Anayasa yoksa devlet yoktur, devlet yoksa düzen yoktur'
Yapılan iş, bindiği dalı kesmektir. Yapılan iş, hepimizin meşruiyetini tartışmaya açmaktır. Yapılan iş, varlığımızı borçlu olduğumuz ve bakmayın bunlar değiştirince turkuazını da bastılar da, kafalarına atınca rengini düzelttiler, rengini bayraktan alan Anayasa'yı tartışmaya açmaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bu toplumun, ortak toplum sözleşmesidir. Sınırları korumak da, o sınırları koruyan Mehmetçik, silahlı kuvvetler de, ülke savaşa girse, ülkeyi koruyan asker de, asayişimizi sağlayan polis de, öğrencimizi ve evladımızı okutan öğretmen de, hastamıza bakan doktor da, ilacını veren eczacı da, bizi günü gelince savunan avukat da yetkisini bu Anayasa'dan almaktadır. Anayasa yoksa devlet yoktur, devlet yoksa düzen yoktur.
'Devleti inkâr etmek, devleti yönetmekle görevlendirilmiş birine ve onu destekleyen Devlet Bey'e düşmez'
Bir ülkede iktidar, ama en çok iktidar, devleti ve düzeni savunmak zorundadır. Devleti inkâr etmek, devleti yönetmekle görevlendirilmiş birine ve onu destekleyen Devlet Bey'e düşmez. Onların görevi devleti korumak, devleti savunmaktır. Ama ne var ki gücün zehirlediği bu şahıs ve güç zehirlenmesindeki bu şahsa kayıtsız destek veren bu yapı, memleketi artık yönetilemez bir hale getirmiştir. Memleket muz cumhuriyetine dönmüştür. Muz cumhuriyetlerinde bile kurallar vardır, o muz ticareti bile o kurallara göre yapılmaktadır. Siz burada yazan kuralları terk ederseniz, muz ticareti bile yapamazsınız. Çünkü koyduğunuz kurala neye göre diye sorarlar. Neye göre diye...
'Neyi unutturmaya çalışıyorlar?'
Bugün vatandaşlarımızı uyarmak isterim. Bu Anayasa aynı zamanda senin babandan kalmış 80 metrekarelik dairenin de güvencesidir. Çünkü bu Anayasa'da yazıyor mülkiyet hakkı. Elindeki paranın, malının ve canının güvencesi bu Anayasa'dır. 'Bu Anayasa’nın bir maddesi artık yok' diyen, yarın 'Senin malın da yok, senin canını da korumam, canın da bana emanet' der. O yüzden Anayasa’ya sahip çıkmak, bu ülkenin geleceğine, kendi çoluğunun çocuğunun geleceğine, güvencesine sahip çıkmaktır.
Anayasa'yı savunmayan, üyesi olduğu sendikayı savunamaz. Anayasa’yı savunmayan, üyesi olduğu meslek örgütlerini, bu memleketi savunamaz. Bu Anayasa, bu memleketin Anayasa'sıdır. Anayasalar bu ülkedeki herkesin, bu ülkenin iyiliğini isteyen herkesin canı gibi savunması, malı gibi savunması, gözü gibi bakması gereken belgelerdir. Hepimizin üzerinde uzlaştığı yapılardır.
Buraya nasıl geldik? Bu tartışmalar nereden çıktı, uzun uzun hatırlatmayacağım. Ama bir gerçek var ki neyi unutturmaya çalışıyorlar? Birincisi 'Yapmayın, etmeyin' dediğimiz halde Suudi Arabistan'a gidip Cumhuriyet'in 100'üncü yılında, Cumhuriyet'ten önce kurulmuş iki kulübünün yaptığı Türkiye'nin onuru ve gururu bir müsabakayı Atatürk ve Cumhuriyet'e saygısı olmayan, geldiğinde Anıtkabir'e gitmeyen, askerimizi Türkçe selamlamaktan imtina eden Suudi Arabistan'a götürenler, orada Atatürk'ü pazarlık konusu yapanlar, bu milletin tamamından, CHP'lisinden, İYİ Partilisine, MHP'lisinden AK Partilisine, HDP'lisinden bu Meclis'te bulunmayan partilerine herkesi utandırmışlardır.
'Gencecik çocuk okulundan koparılıyorsa orada başka bir husumet ve mesaj var'
O ayıplarını örtemeden 1 Ocak günü sabah erken saatlerde bir miting tertip etmişler, bir yüksek tansiyondan ve sürtüşmeden, yılbaşı gecesinden dönenlerle sabah namaza gidenleri sürtüştürmeden bir tansiyon beklentisine girmişlerdir. Sonunda hiç tasvip etmediğimiz bir sonuç ortaya çıkmıştır. Elinde bir bayrak taşıyan vatandaşı, bir gencimiz arasındaki sürtüşmeden, karşılıklı yumruklaşmaya ve bir yaralanmaya sebebiyet vermiştir. Olayı duyduğumda 'Olacağı buydu' demekten kendimi alıkoyamadım.
Ardından yaşananları dikkatle takip ettik. Ege'nin babası Zafer Bey'i aradım, ilk söz şunu söyledim: 'Zafer Bey biz şiddete karşıyız. Ege'nin attığı yumruğu savunamayız. Ama bir basit yumruklama Türkiye'nin neresinde, geçmişinde hiçbir sabıkası olmayan basit müessir fiil. Geçmişinde sabıkası olmayan, adresi belli. 21-22 yaşındaki bir genci nerede tutuklamışlar? Bırakın genci, basit müessir fiilden hangi sabıkasızı tutuklamışlar.'
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, darbe komutanın yaveri Yılmaz Tunç, açıklasın bakalım. Dedik ki, 'Yumruğun karşısındayız ama Ege'nin tutuklanmasının da karşısındayız'. Babası dedi ki, 'Ege 4 üzerinden 3.5 not ortalamalı, pırıl pırıl bir çocuktur. Hiç böyle bir şey olmaz. Nasıl oldu biz de anlamadık'. Sonra Ege'nin savunmasını okuduk, pişman olmuş, üzgün olduğunu ve ilave, yaşananların üzerine üzüntülerini dile getirmiş. Ama tutup cezaevine koydular Ege'yi.
Arkadaşımız gitti ve ziyaret etti. İlk sözü şu oldu: 'Genel Başkanımızın selamı var, yumruk yanlış ama senin burada tutulman da yanlış.' Biz yumruğu savunmayız ama yumruk Türkiye'nin dört bir yanında, 81 ilde, 1000 ilçede her gün binlerce basit müessir fiil. Al ifadesini, yolla. Tutup savcıya götürsen, 'Niye getirdiniz bana' diyeceği bir husustan, bir gencecik çocuk okulundan, ailesinden koparılıyorsa orada başka bir husumet ve mesaj var. Bunu da görmemezlik etmedik ve etmeyeceğiz.
'Artık yeter' dedik ve bundan sonra da demeye devam edeceğiz'
Bundan sonraki süreçte, son grup toplantımızda açıkça söylemiştik, biz söylerken köpürüyorlardı, şimdi soruşturma açıldı. Cumhurbaşkanının ifadelerinden belli ki dile getirdiğimiz sorular son derece haklı. Gencecik evlatlarımızın şehit edilmesinde 'At imzayı, geç kenara, sorgulama' diyorlar ya, biz ona 'artık yeter' dedik o gün. Milletin yolundan değil kendi çıkarlarının yolundan yürüyenlere 'artık yeter' dedik. Vatandaşı yoksulluğa mahkûm edip sürekli kendi çevrelerini zenginleştirenlere 'artık yeter' dedik. Devletin temel niteliklerinden olan hukuk devletini ayaklar altına alanlara 'artık yeter’ dedik. Seçilmiş bir milletvekilini salmayan, bırakmayan, Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen, dediğim dedik, 'aldığım talimat budur, başkasını tanımam' diyenlere 'yeter' dedik. Artık ister Gezi'den, ister attığı tweet'ten, ister Furkan gibi aleni mahkeme tutanaklarını haberleştirmekten dolayı saray rejiminin esir tuttuğu herkesin durumuna 'artık yeter' dedik ve bundan sonra da 'artık yeter' demeye devam edeceğiz.
'Anayasa'yı fiili olarak askıya almaya teşebbüs etmek, Anayasal düzene karşı bir kalkışmadır'
CHP olarak halkımızın birlik ve beraberliğine sahip çıkıyoruz. Anayasal düzen içinde bir hukuk devleti olarak Anayasal düzene sahip çıkıyoruz. Demokrasiye, adalete, hep birlikte refah ve huzura, bu ülkenin refah ve huzur içinde zenginleşme umuduna sahip çıkıyoruz. Halkın iradesine, Meclis iradesine sahip çıkıyoruz. Sözün özü biz, demokrasiye, biz memlekete, biz Hatay ve Türkiye'ye, bu ülkenin geleceğine sahip çıkıyoruz.
Bu ülkenin geleceğine sahip çıkmak için bundan sonra atacağımız adımları sizlerle paylaşmak isterim. Birincisi, Anayasa’nın 153'üncü maddesi açıktır. Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme, yargı organlarının, irade makamlarını gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamamak, Anayasa'yı fiili olarak askıya almaya teşebbüs etmek, Anayasal düzene karşı bir kalkışmadır.
Bu sebeple Anayasal düzene karşı işlenen suçla mücadele etmeleri için hukuki ve siyasi hiçbir adımdan kaçınmayacağız. İlk olarak CHP tüzel kişiliği olarak bu suçu işleyen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi üyeleri hakkında Hakimler, Savcılar Kurulu'na, Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin ilgili üyeleri hakkında Yargıtay'ın birinci basamak kuruluna kurumsal başvurularımızı yapıyoruz. Yargıtay Birinci Basamak Başkanlık Kurulu'nun görevden el çektirme, bu 5 hakim için görevden el çektirme kararını bir an önce almalarını kendi Anayasal görevleri olduğunu hatırlatıyoruz.
'5 celladın hukuku katletmesine, geleceğimizi karartmasına sessiz kalmayacağız'
Ayrıca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na bu kararı bu şekilde 5 hakimin uygulamasının Yargıtay'daki ilgili dairedeki diğer 13 hakim ve Yargıtay'daki görev yapan tüm hakimler açısından bir suçta ortaklaşma zarureti gibi algılatılıp bunun bir Yargıtay kararı olarak dayatılması, bu hukuk insanlarının her birinin mesleki gelecek ve onurlarına lekedir. Bu yüzden cımbızla üçüncü daireden çekilen bu 5 celladın bu kararına diğer 13 hakimin iştirak etmediğini biliyoruz. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nı bu kararı, görüşülmek üzere Ceza Genel Kurulu'na götürmeye davet ediyoruz. Götürün Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na, çıkalım bakalım oradan Anayasa Mahkemesi kararı uygulanır mı, uygulanmaz mı? Bu ayıba, rezalete, hukuk tanımazlığa, saraydan cesaretle adalet cellatlığına Yargıtay'ın bütün üyelerinin ortak edilmesini asla kabul etmiyoruz. Ceza Genel Kurulu'nun bu dosyayı görüşmesini, evet ilk örnek mi, bu yol hep açık ama böyle bir hukuk tanımazlığa ilk kez birileri başvuruyor.
Nerede itiraz edilecek? İşte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itiraz edecek. Neresi karara bağlayacak? Yargıtay Genel Kurulu karara bağlayacak. Yapın bakalım, güveniyorsanız kendinize, Yargıtay Genel Kurulu çıksın ve 'Bu karar hukukidir. Anayasa'ya uygundur' desin. 5 tane, 3'ü saraydan, 2'si ortağından talimatlandırılmış, 5 celladın hukuku katletmesine, geleceğimizi karartmasına sessiz kalmayacağız.
'Bu ülkenin geleceğine sahip çıkmak isteyen herkesi mitingimize davet ediyoruz'
Ayrıca tüm muhalefet partilerinin toplandığında katılacaklarını bildirdikleri, CHP ve Gelecek Partisi, Saadet Partisi, TİP, Demokrat Parti tarafından imzalanan, DEVA Partisi tarafından imzalanan, İYİ Parti ve DEM tarafından da toplandığında oturuma katılacakları ifade edilen 9 Ocak 2024 Salı günü saat 15.00'te Genel Kurulu toplantıya çağırdığımız başvurumuz burada. TBMM'yi kendi iradesine karşı yapılan bu darbe girişimi için önümüzdeki salı günü saat 15.00'te olağanüstü toplantıya çağırıyoruz.
Ayrıca CHP olarak toplumda, sivil toplumda bu darbe girişimine karşı hangi demokratik çağrı varsa o demokratik çağrılara en yürekten katkıyı, katılımı sağlayacağımızı ifade ediyoruz ve gelecek hafta 14 Ocak Pazar günü ‘Geleceğimize sahip çıkıyoruz’ diyeceğimiz, demokrasiye sahip çıkacağımız, anayasaya sahip çıkacağımız, geleceğimize, emeğimize, ekmeğimize, ülkemize, vatanımıza sahip çıkacağımız büyük miting için 14 Ocak Pazar günü saat 13.00'te tüm vatandaşlarımızı, tüm siyasi partileri, tüm meslek örgütlerini, tüm sivil toplum örgütlerini ve bu ülkenin geleceğine sahip çıkmak isteyen her ferdini, bilhassa gençlerini Tandoğan Meydanı'nda saat 13.00'te geleceğimize, adalete, hukuka ve ülkemize sahip çıkan mitingimize davet ediyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum, sağ olun, var olun.