Devrimci durum kavramı ve tanımı Lenin'in. İki temel önerme üzerinde yükseliyor: Devrimci durum olmadan devrim olanaksızdır; her devrimci durum devrime yol açmaz!

Lenin, devrimci durumun varlığını gösteren üç belirti sayıyor: 1) Egemen sınıfın yönetimini herhangi bir değişikliğe başvurmadan, eskisi gibi sürdürmesinin olanaksız hale gelmesi, 2) Çile ve istekleri alışılmışın üstünde keskinleşen ezilen sınıfların eskisi gibi yaşamak istememeleri, 3) Yukarıdaki nedenlerin bir sonucu olarak, “barış zamanında” şikayet etmeden soyulmaya katlanan kitlelerin eyleminde “türbülans zamanlarında dikkate değer bir yükseliş, bağımsız tarihsel eyleme” geçiş.[1]

Devrimci durumun devrime yükselmesi öznel etmene, devrimci sınıfın hareketine bağlıdır.

Devrim, ancak nesnel koşullara öznel değişikliklerin, kriz zamanında bile kendiliğinden ‘düşmeyecek’, devrilmeyecek eski hükümeti yerinden edecek güçteki devrimci sınıfın devrimci kitle eylem yeteneğinin eşlik etmesiyle doğar.[2] (İtalikler Lenin'in)

Hiçbir toplumsal düzen ve sınıf iktidarı yıkıcıları oluşmadan yıkılmaz!

Devrimci durumlarla savaşlar arasında birbirlerini var eden bir ilişki olduğunu ekleyelim. Rus-Japon savaşının (1904-1905) ve birinci emperyalist dünya savaşının (1914-1918) Rusya'da devrimci durumun mayalanmasında ve Ekim Devrimi'nde katalizör işlevi gördükleri açıktır.

Devrim 'mekaniği' ve zamanın ruhu

Marksist devrim teorisi, üretici güçlerin gelişip toplumsallaşmasıyla kapitalist üretim ilişkileri arasındaki çelişki üzerinden geliştirilmiştir. Devrimci durum, devrim teorisinden çok pratiğine, maddi güçlerin hareket ve etkileşimlerine, eş deyişle, "devrim mekaniği"ne ilişkindir.

Devrimci durum, devrimci bunalımdan ayrı düşünülemez!

Kapitalizm eşitsiz gelişen, eşitsizlikleri büyüten bir dünya sistemidir. Böyle bir dünyada, tek tek ülkelerde Lenin'in tanımıyla devrimci durumların oluşması kaçınılmazdır. Nitekim, dünyanın birçok yerinde onlarca kez devrimci durumlar oluştu. Günümüzde de, ideolojik-siyasal hedefleri açısından bulanık, yüksek enerjili, bir ölçüde spazmatik (bilinç ve istemdışı kasılma ve patlamalar biçiminde) isyan ve kalkışmalara tüm coğrafyalarda tanık oluyoruz.

Öte yandan, anti-sömürgeci, antiemperyalist savaşlardan doğup 1976'da sosyalist bir iktidara büyüyen Vietnam örneğinden sonra, kabaca son elli yılda dünyanın hiçbir yerinde devrimci durumlar sosyalist devrimle sonuçlanmadı.

2015'teki Yunanistan deneyimi öğreticidir. Tüm belirtileriyle devrimci durumun varlığına, ülkede yaşamı durduran etkili genel grevlere, kitlesel eylemliliğe rağmen o uğrakta Yunanistan'da devrim gerçek bir seçenek olarak gündeme gelemedi; eyleyenlerin bilincine çıkamadı. Birçok neden sayılabilir. Kanımca en önemli neden, gerçek siyasal sınıfsal erkin Yunanistan’ın içinde değil dışında, AB troykasında merkezileşmiş olmasıydı.

Bu iki saptamadan bir ara teze varabileceğimizi düşünüyorum: Tek tek ülkelerde devrimci durumların oluşmasıyla sosyalist devrimin gerçekleşmesi arasındaki mesafe yirmi birinci yüzyılda açılmıştır. Dünya sisteminin tümünde sürtünmenin, ülkeler arasında zincirleme devrimci etkileşimin yokluğunda tek tek halkalarda sosyalist kopuş ancak istisnai ve geçici bir olgu olabilir.

Dünyada devrimci durum

Marx ve Engels 1845'te, üretici güçlerin gelişmesinin daha o zaman "insanların güncel ampirik yaşantısının, yerel düzeyde değil de dünya çapında tarihsel olarak cereyan etmesini pratik bir koşul" haline getirdiğini, bu koşul olmadığında “komünizm ancak yerel bir olgu” olarak kalacağını, oysa komünizmin “ancak dünya çapında tarihsel olarak var olabileceğini" yazmışlardı.[3]

Toplumsal devrimler gecikti ve kapitalizm tarihsel sınırlarına dayandı. Şimdi kapitalizmin de yerel olgu ya da yerel olguların aritmetik toplamı olarak var olamayacağı bir uğraktayız. Bilişimsel üretim araçlarından bunları yaratıp yöneten en önemli üretici güç olan insana kadar küresel düzeyde toplumsallaşmış üretici güçlerin otarşik bir yerelliğe kapatılması artık olanaksız. Günümüz dünyası küresel yönetim, planlama, en azından eşgüdüm istiyor. Sermayeler ve sermaye devletleri arasındaki rekabet ve çatışmalar nedeniyle kapitalizm altında bu mümkün değil. Üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişkinin derinleşmesi, bu çelişkinin ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel tüm süreçlere nüfuz etmesi dünya çapında devrimci durumun ekonomi politik temelini oluşturuyor.

Bu temelde, dünya çapında devrimci durum yönündeki en önemli eğilim ve gelişmeleri tam olma iddiası taşımadan sıralayalım:

Bir: Finans ve bilişim oligopollerinin elinde biriken "aşırı" sermayenin akacağı kârlı alanlar daralıyor; kâr oranının düşme eğilimi yasası eğilim olmanın ötesinde kronikleşiyor. 2008 krizinin gösterdiği gibi Schumpeter'in inovasyon-rekabet temelli "yaratıcı yıkım" modeli eskisi gibi işlemiyor. Geriye, denenmiş en büyük yaratıcı yıkım yöntemi olarak savaş kalıyor. Bölgesel savaşlar süreklilik kazanmış durumda ve büyük güçlerin doğrudan çatışacağı bir dünya savaşı gündemden düşmüş değil. Dahası, kâr oranındaki düşüşe karşı tersine çalışan nafile bir düzenek olarak savaş sanayi ve ticareti devasa boyutlara ulaşmış durumda.[4] ABD ve Çin arasındaki hegemonya kavgası, biri inerken ötekinin çıkacağı bir nöbet değişikliği yalınlığında değil. İkisi de aralarındaki önemsiz olmayan farklara rağmen tek ve organik dünya kapitalist pazarının bileşenleri konumundalar. Aynı denizdeler. Kapitalizmin yapısal, sistemsel tüm çelişki ve açmazlarının bu iki süper ülkede altüst oluşlara, sınıf mücadelelerine, devrimci durumlara yol açması olasıdır. Bu iki devin birbirleriyle karşıtlıkları kadar içlerindeki gelişmeler de tüm dünyayı etkileyecektir.

İki: Küresel ısınma ve ekolojik yıkım bilişim-genel zekâ çağında ivmeleniyor. Bulut veri çiftlikleri akıl almaz hacimde elektrik, su ve element tüketiyor. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre, 2022 ve 2026 yılları arasında dünyada elektrik tüketimi iki katına çıkacak. İklim krizinin ve ekolojik yıkımın kuraklık, kıtlık, gıda ve su krizi, seller, fırtınalar vb. bedelleri yıkıcı sonuçlar olarak gezegendeki canlı yaşamı daha şimdiden ve pratik olarak tehdit ediyor.

Üç: Servet ve gelir eşitsizliği uçurumlaşmış, sistemin kendini yeniden üretmesinin engeli olacak eşiğe dayanmıştır. 2025 verilerine göre dünya nüfusunun en tepesindeki yüzde 1,6 toplam servetin yüzde 48,1'ine, en alttaki yüzde 40,7 ise yüzde 0,6'sına sahip. Küresel Servet Raporu'na göre 2023’te dünya servetinin yüzde 81'i, dünya nüfusunun en varlıklı yüzde 10'una ait; yani en yoksul yüzde 10'unun hiçbir serveti yok. Gelir dağılımı verileri de aynı ölçüde dramatik. 2024 verilerine göre en tepedeki yüzde 10 toplam gelirin yüzde 52'sini alıyor; en alttaki yüzde 50'nin payına ise yaklaşık yüzde 9 düşüyor.[5] (World Inequality Database)

Bilişim çağında servet, gelirden daha önemlidir. YZ dünyasında gelirin en önemli kaynağı sermayedir. Branko Milanoviç, gelişmiş ve orta gelirli ekonomilerdeki hanelerin ortalama yüzde 77'sinin sermayeden elde ettiği nakit gelirin sıfır ya da sıfıra yakın olduğu bilgisini verdikten sonra, YZ’nin finansal ve üretken sermayeye sahip olan çok az sayıda insanı daha da zenginleştirirken eşitsizliği artırdığını belirtiyor. Sermaye boyunduruğu altında genel zekâ, toplumsal emek üretkenliği artışını bir avuç oligarka aktaran bir düzenek işlevi görüyor.

Yukarıdaki üç maddede anlatılanlar, büyük çoğunluk için haldeki gibi yaşamanın istenir ve sürdürülebilir olmadığını ortaya koyuyor. Günümüzde bu durum, "elde olanı" da yitirme korkusu ile birleşiyor. Gün ve gelecek kaygısı toplumsal proletaryanın en alttaki kesimlerini bir yandan çaresizliğe, günü kurtarmaya, güçlüye sığınmaya ama öte yandan ayağa kalkmaya, isyana, başka bir dünya arayışına zorluyor. Veri ve belirtiler devrimci durumun ikinci koşulunun dünya çapında oluşmakta olduğunu gösteriyor. Eskisi gibi yaşamama isteğinin kuvveden fiile çıkması ise düzeni değiştirmenin mümkün olduğu düşünce ve eyleminin gücüne bağlı görünüyor.

Dört: İçinde olduğumuz tarih kesitinde, egemenler, tek tek ülkeleri de, dünyayı da eskisi gibi yönetemiyorlar. 1648'de Vestfalya Anlaşması'yla temelleri atılıp iki dünya savaşının sonunda kurumlaşan, egemenlerin anlatımıyla "kurallara dayanan uluslararası sistemin" çöktüğünü kendileri itiraf ediyorlar. Filistin soykırımının, İsrail-ABD saldırganlığının apaçık gösterdiği gibi, kaba güce dayanan orman yasaları her türlü kural ve normun yerini alıyor. ABD başta, kapitalizmin anayurtlarında yıllar içinde oluşup istikrar kazanan, genel oya, çift ya da çoklu partiler sistemine vb. dayanan kurulu/kurumsallaşmış düzenler çözülüyor. Sınırda kapitalizmde, örneğin refah devleti gerçek bir seçenek olmaktan çıkmıştır. Burjuva demokrasisini taşıyamayan kapitalizmin yeni normali, yalnızca neofaşist partileri değil tüm siyasal yelpazeyi içine alan siyasal gericiliktir. Bir yandan ABD'deki en pervasız sözcülerinin ağzından "genel oya dayanan demokrasi ile kapitalizmin" bağdaşmaz olduğunu açıkça ilan ederken, bir yandan da sahte bir otokrasi-demokrasi karşıtlığı üzerinden bu kavramları sömürmeyi sürdürüyorlar.

Beş: Nüfusun azalması (depopülasyon), bunun sonucu olarak yaşlı nüfusun artması, iklim krizi, eşitsizliğin uçurumlaşması çizgisindeki gelişmeler, kapitalizm altında emeklilik yaşının yükseltilmesi, emeklilik gelirlerinin düşürülmesi, öğrenim çağındaki gençlerin erken proleterleştirilmesi, kitlesel göç gibi sonuçlar, eskisi gibi yönetilemeyecek yeni sorunlar yaratıyor.

Toparlarsak, temel yapıdaki çelişkilerin uzlaştırılabilir olmaktan çıktığı bir tarihsel uğrakta tüm üstyapılar sarsılıyor; hatta çatırdıyor. Eskisi gibi yönetemiyorlar.

Ne yapmalı?

Sonuç olarak, devrimci durumun eskisi gibi yönetememe-eskisi gibi yaşamak istememe koşullarının dünya çapında olgunlaşmakta olduğunu, toplumsal proletaryanın bağımsız tarihsel eyleminin ise patlayıcı madde yoğunluğuna rağmen henüz istikrarlı, eşzamanlı, eşgüdümlü bir nesnellik kazanmadığını söyleyebiliriz.

Dünya çapında devrimci durumun nasıl, nerede, ne zaman, eşzamanlı olarak mı, domino taşları ardışıklığıyla mı, savaş ortamında mı, tek tek ülkelerdeki devrimci durum kıvılcımlarının ötekileri tutuşturmasıyla mı somutlanacağını öngörmek mümkün değil. Ama kanımca, sınırda kapitalizmde devrimci durumun kaçınılmazlığını görmek, durumdan görev çıkarmak, düşünsel, siyasal, örgütsel ve pratik hazırlıkları buna göre yapmak gerekiyor.

Türkiye’de de devrimci durum "dış" ve "iç" koşulların kesişiminde, bize özgü yönler de taşıyarak olgunlaşıyor.

Devrimci durum varsa ya da ufuktaysa "olağan" mücadelelerle olağanüstü koşullara hazırlığı bir arada sürdürmek gerekir.

Komünizmi bu topraklarda gerçek bir hareket olarak var etmek için, Türkiye komünist ve devrimci hareketinin düşünsel, siyasal birikiminin, proleter mücadeleci dinamiklerinin asgari müştereklerde değil, amaç, yol ve örgüt bütünlüğünde odaklanması, birleştirilmesi gerekiyor.

 

Dipnotlar:

[1] Lenin, İkinci Enternasyonalin Çöküşü, Toplu Eserler, İng. Cilt 21, s. 213-214. Lenin devrimci durum kavramını başlıca iki çalışmasında geliştirdi. Birincisi, 1915'te yazdığı İkinci Enternasyonal’in Çöküşü, ikincisi 1920'de yazdığı "Sol" Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı'dır. Bu yazıda birinci metni esas aldım.

[2] Agy. s. 214.

[3] K.Marx - F. Engels, Alman İdeolojisi [Feurbach], Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Beşinci Baskı, Ankara 2004, s. 61-62.

[4] SIPRI'nin (Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü), 28 Nisan 2025 verilerine göre dünyada savaş harcamaları 2024 yılında 2 trilyon 718 milyar dolara ulaşarak Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana en büyük yıllık artışa ulaştı.

(Sendika.Org)