Parıltılı varoluşlarınızı alıp akşamüstleri, dağların zirvesine kaçıyorumdur belki bir kuzgun gibi...
Gözlerinizin ferini, dişlerinizin ışıltısını, düşlerinizin güne dönen yüzünü belki.
Belki uykularınıza sızıp tam da ellerinizin yâre kavuştuğu yerde bitiyorumdur dikenli bir ot gibi...
Bitiriyorumdur belki; tutuşmaları, kavuşmaları, bir şelalenin bir ırmağı öptüğü anki telaşlarını...
Martılara öykünürken çağlarca, bembeyaz süzülürken düş semalarında, dipsiz-tavansız maviliklerin, sıçrıyorumdur belki tavşan uykularımda.
Ve yüzüme akseden karga gövdemle, simsiyah deviniyorumdur belki gerçeğin aciz farkındalıklarında.
Ben umdukça beyazı, hep gölgesi düşüyor payıma.
Sorarsan martı, bakarsan karga...