Pembe bulutların içinden, üzerinde yıldız ışıltılarıyla kollarını açmış ve sakince bana doğru gelen bir hayal...
Duru, saydam ve ölesiye göz alıcı.
Gözlerimi kapatıp ya da uzaklara dalıp, bazen de başımı göğe, yüzümü güneşe doğrultup kendimi boşluğuna bıraktığım, hiç yorulmayacakmışım gibi kulaçlar atıp karşı kıyıya vardığımda aslında gerçeğine de varmış olacağım denizler gibi dipsiz bir hayal...
Hafiften esen ılık bir rüzgâr, berrak akan dingin bir dere, ayaklarımın suya erdiği yerde mis gibi kır çiçekleriyle anason kokusunun eşliğinde, altının üstüne karıştığı huzurlu bir akşam, gün geceye çevirmiş yüzünü, güneş kızıl bir gonca, bir yanda mükellef bir sofra, çatalı kadehlere vura vura mırıldandığımız o mahur şarkı.
Ve bin bir tonu umudun; yaşamı sımsıkı kucaklamak için arayıp durduğumuz elle tutulur bahaneler demeti saçlarımda. Avuçlarımda avuçların, demet demet sevda...
Öyle bir hayal işte, tabiri caiz olursa bir gün şiir içinde kullanacağım.
Öyle bir rüya; şiirlerden çıkarıp koynumda uyutacağım.