Her toplumsal olayın, olgunun bir ya da birden çok nesnel sebebi vardır. Zaman zaman komedi diyebileceğimiz, hayvanlarını insan hastanelerine tedavi amaçlı getirmelerini irdeleyeceğim bu yazıda.

İnsanın hayvanlarla dostluk ve ticaret olarak tarif edebileceğimiz ilişkisi en az insanlık tarihi kadar eskidir. İlkin sadece beslenme amaçlı olan bu ilişki, zamanla karşılıklı korunma ve etinden sütünden ve hatta tezeğinden faydalanma şekline bürünmüştür.

Kapitalist sistemin dünya üzerinde egemen olmasıyla bu ticaret ilişkisine bir de dostluk, ev arkadaşlığı olgusu eklenmiştir.

Bugün insanın hayvanlarla ilişkisi –safari turlarını dışarıda bırakırsak– bu iki mevzudan ibarettir. Ticareti, daha doğrusu üretim aracı olması ve evinde kendisine arkadaşlık, dostluk etmesi diyebileceğimiz ilişkiler.

Hayvanın etinden sütünden faydalanmak bir geçim kaynağıdır, yani para kazandıran bir şeydir, dolayısıyla bu üretim aracının arızası, yani hastalanması-yaralanması da masraf kalemlerinden biridir.

Evde besleyebilecek, bir boğaza daha yetecek kadar geliri var ise insanın, hayvanının hastalığı için de bir meblağı gözden çıkarmaması düşünülemez.

Dolayısıyla veteriner hizmetleri ücretlidir ve tamamen piyasa belirlenimlidir, yani kamuda yok gibidir.

Bugün devlet hastanelerinin acilleri dışında ücretsiz hiçbir şey bulamazsınız. Hayvan sahibi de bu ücretsiz hizmetten faydalanmak ister ve medyaya yansıyan komik videolar peydah olur.

Peki biz doktorlara, veterinerlere değil, ölmek üzere olan bir hayvan getirildiğinde ne yapabiliriz? Burada biraz tıbbi bilgi konuşturacağım. Hayvan geldi, solunumu, kalbi durmuş; ilkin hava yolunu garantiye almak için airway (havayolu) takarız ambuya başlamadan önce, hayvanın alt ve üst çenelerini sargı bezi ile bağlarız. Buradaki amaç, hayvan ilk müdahalede canlanır ise kalkıp sivri dişleriyle sağlık personelini yaralayabilir, bunu bağlayarak engelleyebiliriz.

Sonrasında bilinen kardiyopulmoner resusitiasyon (canlandırma) yöntemlerini uygulayabiliriz.

Eğer ki başarılı olabilirsek ne mutlu ki bize, bir şekilde o ağızdaki sargı bezinden kurtulabilir hayvan.

Peki biz hayvanları bile yaşatmaya çalışırken toplumumuz ne yapıyor? Öyle bu kutsal mesleğe mağduriyet edebiyatı yapmayacağım. Büyük tatillerde kurban vesilesi ile canına kıyılanların da ötesinde otoyollarda, uzun şehirlerarası yollarda burnunuza gelen leş kokusu, işte biz insanların kullandıkları araçlarla ezip parçaladığımız hayvanların sonucudur.

Bu da düşünüledursun ki ben de son sözümü yazayım:

Antibiyotiği insanlardan çok hayvanlar hak ediyor.

 

Not: Başlıktaki 'X'i, Kürtçedeki gırtlaktan gelen hıı sesi (x şeklinde yazılır) olarak okuyunuz

 

faxri078@gmail.com