Yaşama dair ne varsa, galaksi egemenlerinin yozlaştırdığı bir dünyada yaşıyoruz. 'Yozlaşma' diyorum, çünkü bugünü yaşarken, dünü özlemle arıyor ve anıyorsak, bu sözcük az bile kalır.
Düşünün; eskiden buralarda ayrı gayrı yoktu, sokağında, mahallesinde, köyünde, kentinde herkes daha mutluydu. Bayramlar birlikte kutlanır, acılar paylaşılırdı diye hep anımsarız. Kimse etnik kimliği ve inancı için dışlanmazdı, ayrımcılık yapılmazdı. Hiç mi olmazdı? Olurdu ama şimdiki gibi değil.
Bunları anarken hep dostluklar gündeme gelir. Dostluklar, bana öyle geliyor ki, biraz da insan olmanın gereği sanki. Dostluk ve arkadaşlık birbirine yakın sözcükler ama arkadaşlığın ötesi dostluktur diyebiliriz.
Dostluk; çok yüce ve geniş bir kavramdır. Zor ve kötü anlarında sana elini uzatan, yardım eden ve seni içerisinde bulunduğun güçlükten çıkarmak için elinden gelen her şeyi yapabilen, iyi anlarında da seninle olan kişidir.
Dostluğun yaşı, cinsiyeti olmaz. Evlilik de dostluğa bir adım değil midir? Hani evlenirken "iyi günde, kötü günde" diye dilekte bulunulur... Evliliği dostlukla bütünleştiren çiftler çok daha mutlu olurlar. Dost, çıkarsız arkadaşlıktır.
İnsan önce kendisi ile dost olmalı, kendini sevmeli. "İyi ki varsın," dediklerimizdir dost.
Dost aranılandır. Yalnızlığınızda, umutsuzluğunuzda ve mutluluğunuzda ilk akla gelendir.
"Seyyah olup şu âlemi gezerim, bir dost bulamadım gün akşam oldu" diye başlayıp, "bir dost buldum ama gün akşam oldu" diye biten türkü, "Unutulmuş birer birer, eski dostlar" şarkısındaki dizeler gibi özlemimizdir dostluk.
Âşık Veysel’in deyişi ile "dost dost diye nicesine sarıldık, benim sadık yârim kara topraktır..."
Sonunda bizi bağrına basacak olan kara toprak, sanırım gerçek dost olarak bizimle gidecek.
Dost dediğin sarmaşık gül gibi olmalı, sımsıkı sarmalı, kale duvarı gibi sağlam, bir su kadar berrak...
Gerçek dost gölge gibidir, peşini bırakmaz.
Hayatta bir canın olsun
Bir de can dostun.
Her can dediğin dost olmaz.
Dostlara selam olsun.