Şarkıcı Gülşen, imam-hatipler ile ilgili söylediği bir söz üzerine tutuklandı, bugün de yapılan itiraz sonucu ev hapsi ve adli kontrol şartı ile tahliye edildi. Gülşen'in yargılanmasının dahi hukuk ayıbı olduğu görüşüne katılanlardanım. Benim değinmek istediğim, sanat ve sanatçı sözcükleri ve içerikleri ile ilgili.

Evet söze Gülşen ile başladık; televizyonlarda, sosyal medyada sanatçı Gülşen tutuklandı, sanatçı Gülşen'in tahliyesi bekleniyor, tahliye edildi... Peki Gülşen kim? Gerçekten hepsinde değil ama genelinde "Sanatçı Gülşen" tanımlaması...

Ben Gülşen'i tanımam, karşılaştığı olumsuzluğa karşı da yanındayım. Sanatçı olmanın kriterleri vardır, özellikle müzik dünyasında bu sıfatı her önüne gelen kullanıyor. Öncelikle şunu bilmeliyiz, şarkı söyleyene şarkıcı, türkü söyleyene türkücü, sahnede tiyatro olsun, opera olsun, bale olsun rol alanlara yorumcu denir. Resim yapana (profesyonel olarak) ressam denir, heykel yapana heykeltıraş (eskiden sadece taş vardı ve yontucu da deniyordu) denir.

Buradan diğer sanat dallarını, o dallardaki sanatçıların ve sanat tarihçilerinin yorumlarına bırakalım; benim üzerinde durmak istediğim, beni de kapsayan resim üzerine birkaç söz söylemek istiyorum. Sanat konusunda yazılmış çok eser var ama bizler bunları okumak yerine (okusak da işimize gelmediği için kulak ardı ederiz) dünyanın hangi yerindeki bir resimden aşırma ya da kopya yaparız onun çabasında oluruz çoğu kez. Ben bununla bir genelleme yapmayıp gerçekten kendi dünyasını ve orijinalliğini yansıtan ressamları ayrı tuttuğumu da belirtmek isterim.

Sanat;  kendince resim yapmaktır, diyebiliriz özetle. Bir eserin sanat eseri olabilmesi için orijinal olması önkoşuldur. Sanatçılık ise uzun mesafeli bir maratondur, ama yarış değildir. Sanatta yarış olmaz. Bu konuda Özkan Eroğlu'nun paylaşımlarına çoğunlukla katılırım. Eserleri ile özellikle resim sanatı üzerine çok değerli görüşleri vardır. "Salt resim yapmak" ile "resim sanatçısı olmak" başka şeylerdir, diyor sevgili Özkan Eroğlu. Bir ressamın resim sanatçısı olabilmesi için, resmin bazı evrensel kriterlerinden geçmesi gerekir ve yine belirttiğim gibi sanatçılık ve sanat uzun nefesli bir koşudur, ama yine tekrarlıyorum yarış değildir.

Bizde genel olarak sanatın özünden çok, görünüşü dikkat çekiyor. Bere takmak, pipo içmek, bohem yaşantı özenmeleri, topluma tepeden bakma... Sanatçı yaşamıyla da örnek kişidir ve olmak zorundadır. Sanatın bazı kuralları vardır. Bunlar ortak değerlerdir ve yazılı olarak sunulmazlar, bu kurallara uymak için sanatçı olmak da gerekmiyor. Profesyonel olarak resimle uğraşıyorsanız bunları da bilmeniz gerekir. Bir sergiye gittiğinizde serginin ressamı ile fotoğraf çektirmek ressama ve sanata saygıdır, sergiye gelenlere kendi resimlerinizin fotoğraflarını göstermek, kartvizitinizi vermek o ressama saygısızlıktır. Eskiden okullarda "Hayat Bilgisi" dersleri vardı. Okullarda "muaşeret kuralları" öğretilirdi. Bir konsere nasıl gidilir, nasıl izlenir, yemek nasıl yenir, konuşma kuralları gibi... Sanatın da kuralları vardır. Kısaca "İNSAN" olmak değil midir sanat?

Yarın 30 Ağustos Zafer Bayramımızı kutlayacağız. Bu vesile ile Atatürk'ün sporcular için söylediği, "Ben sporcunun zeki, çevik, aynı zamanda ahlaklısını severim" özdeyişini "Ben sanatçının ahlaklısını severim," diyerek noktalayalım.