"Kürtler" başlıklı 11 bölümlük yazı dizisinde güttüğüm amaç; tarihsel süreç içinde devlet ideolojisine dayalı olarak oluşturulan politikaların yanlışlığını ve yarattığı mağduriyetleri göstererek, farklılıkları barış ve hukuk güvenliği altında yaşatabilecek bir geleceği inşa etmeye yönelik öneriler sunmaktı.

Başlangıç metnindeki felsefesiyle barışın ve demokrasinin yolunu tıkayan 1982 Anayasası, yapılan değişikliklerle yamalı bir bohçaya dönüşmüş durumda. Bu nedenle geniş bir toplumsal katılımla özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı bir demokrasiye kapı açacak yeni bir anayasanın oluşturulması bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmakta.

Yeni anayasanın içeriği kadar oluşturulma sürecinde izlenen yöntem de çok önemli. Yeni anayasanın amaçlarının gerçekleştirilebilmesi, geniş bir toplumsal katılımla oluşturulmasına bağlı. Süreçler açık ve şeffaf olmalı, toplumun ve bireylerin katkısı sağlanmalı. Halkın önemli bir bölümünün sürece dahil edilmesi anayasanın meşruiyetini, kalıcılığını ve kendini unutturan bir anayasa olmasını sağlayabilir.

Bu, aynı zamanda barışın güvence altına alınmasının sağlanması demektir. Kimlikler, aidiyetler, inançlar, amaçlar ve değerler temelinde derinden kutuplaşma yaşayan toplumlarda geniş katılımlı ve müzakere süreçli bir anayasa inşa sürecinin sağlanması yeni bir toplumsal sözleşmede uzun vadeli ve kalıcı bir mutabakatı mümkün kılabilir.

Çoklu, çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü, hukukun üstünlüğüne bağlı bir demokrasinin yeni bir anayasayla inşasına katkı sunmak amacıyla değerlendirme ve önerilerde bulunmak istiyorum.

Anayasanın felsefesi ve başlangıç metni

Değerlendirme: Anayasaların felsefeleri genellikle anayasaların başlangıç metninde yer alır. Kimi ülke anayasaları başlangıç metnine yer vermemiştir. Ancak özellikle bir iç çatışmadan çıkmış, toplumsal ve siyasal barışı hedefleyen ülkelerde anayasanın felsefesini, ruhunu açıklayan başlangıç metinleri bulunur.

Kanaatimce, yeni anayasada iç çatışmalardan ve gerilimlerden çıkmamızın temelini oluşturacak, demokrasi ve özgürlüklere vurgu yapacak bir başlangıç metni, aynı zamanda öfke ve intikam duygularını aşacak bir işlev görecektir.

Anayasanın yeni felsefesinin katılımcı ve çoğulcu demokratik değerlere dayanması, insan onurunu ve insanın kendini özgürce ifade edebilmesini öngörmesi önemli. Özellikle yeni anayasanın felsefesi bağlamında devletin yeniden tanımlanması zaruri bir sonuç olarak ortaya çıkmakta.

Metin teklifi: Türkiye coğrafyasında yaşayan çeşitli dinsel, etnik ve kültürel farklılıklara sahip yurttaşlar, tarihten gelen barış içinde özgürce bir arada yaşama arzu ve iradesini tekrar ederek ve yenileyerek toplumsal bir mutabakata varmışlardır. Bu toplumsal mutabakat, insanların doğuştan var olan özgürlüklerini kullanabilmelerini sağlamak, ayrımcılığı engellemek, sosyal adaleti gerçekleştirmek, her koşulda farklılıkları korumak ve farklılıklarla birlikte bir arada barış içinde çoğulcu, katılımcı ve şeffaf bir toplumda yaşamak isteği yönündeki iradesini; devletin ise bireyin ve toplumun hak ve özgürlüklerini ve tercihlerini kullanılabilmelerini sağlamak, bireyin ve toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmek ve yoksulluğu aşmak için hukuk içinde hareket etmek üzere oluşturulmuş, işleyişi ve yetkileri denetim ve denge sistemine göre konumlandırılmış bir aygıt olduğu düşüncesini temel alır. Bireylerin ve toplumun katkılarıyla hazırlanan, olağan bir meclis tarafından kabul edilen ve halk tarafından onaylanıp yürürlüğe giren bu anayasa; bireylerin ve toplumun hizmetinde olması gereken devletin yönetim biçiminin yanı sıra özgürlük ve barış içinde yaşamanın ilkelerinin gösterildiği örnek bir metin olarak küresel demokrasi idealine yönelik bir çabaya da katkı sunacak tarihsel bir açılımın başlangıç noktasını oluşturacaktır.

Cumhuriyetin nitelikleri

Değerlendirme: Anayasa'nın "Cumhuriyetin nitelikleri" başlıklı 2. maddesindeki düzenlemesinden sadece "demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti" ibaresinin korunması, ancak bu niteliklere açıklık getirecek eklemeler yapılması gerekmekte. Sözkonusu niteliklerin gerçekleşmesi sağlanamadığından içi boşaltılmış kavramlar haline geldikleri anlaşılmakta.

Madde teklifi: Türkiye Cumhuriyeti, hak ve özgürlükleri, katılımcılığı ve çoğulculuğu esas alacak şekilde demokratik, din ve vicdan özgürlüğünü ve her türlü inanca karşı eşit mesafede durmayı esas alacak şekilde laik, yoksulluğu ve yoksunluğu aşmayı, ayrımcılığı engellemeyi ve fırsat eşitliğini sağlamayı esas alacak şekilde sosyal, adil yargılanmayı, adaleti ve insan onuruna saygıyı esas alacak şekilde hukuk devletidir.

Resmi dil, bölgesel diller ve kültür

Değerlendirme: 1982 Anayasasının 3. maddesinin 1.fıkrasının 2. cümlesinde devletin dilinin Türkçe olduğu belirtilmekte. Kuşkusuz burada amaçlanan, resmi dildir. Devlet soyut bir kavram olup somut bir dili olamaz. Devlet yönetiminde görev alan insanlar devleti yönetirken dili araç olarak kullanırlar. Bu da resmi dildir. O halde bu hususun devletin dili olarak değil, resmi dil olarak ifade edilmesi uygundur.

Devletin bireylerle veya bireylerin birbirleriyle yaptıkları tüm resmi işlemlerde anayasa ya da kanunla zorunlu kılınarak, bazen de fiilen kullanılan bir veya birden çok dil, resmi dil olarak adlandırılır.

Mesela İsviçre'de anayasada öngörülmüş 4 resmi dil bulunmakta... Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Romanş dili. Kantonlar kendi resmi dillerini tanımlama hakkına sahiptirler, ayrıca dile bağlı topluluklar arasındaki uyumu korumak için geleneksel dil dağılımına saygı gösterilir ve azınlıkların kullandıkları yerel diller dikkate alınır ve desteklenir.

Kanada'da hem İngilizce, hem Fransızca resmi dildir... Kanada, çok kültürlülüğü başarıyla uygulayan bir ülkedir. Kanada'da bütün diller ve kültürler korunmakta. Diller ve kültürler arasındaki iletişim, olumlu anlamda etkileşimler sağlamakta, böylece yaşamın kültürel alandaki kalitesi artmakta. Kanada'da öğretim ve eğitim, resmi dil olan İngilizce ve Fransızcanın dışında farklı etnik dillerde de yapılmakta.

Filipinler'de Filipince (Takalotça) ve İngilizce; Finlandiya'da Fince ve İsveççe; İrlanda'da İrlandaca ve İngilizce; Lüksemburg'da Lüksemburgca, Fransızca, Almanca ve Portekizce; Belçika'da Fransızca, Almanca ve Flamanca; İspanya'da İspanyolca (Kastilya Dili), Aranca, Baskça, Galiçyaca ve Katalanca; Bosna-Hersek'te Boşnakça, Hırvatça ve Sırpça; Güney Kıbrıs'ta Türkçe ve Yunanca; Irak'ta Arapça, Kürtçe, Türkmence resmi dildir.

Almanya Federal Cumhuriyeti'nde Sırpça, Romanca, Frizce ve Danca dilleri Avrupa Bölgesel Diller ve Azınlık Dillerini Koruma Antlaşması tarafından korunmakta. İtalya'da resmi dil İtalyanca olup İtalyan Anayasası'nda azınlık dilleri güvenceye alınmış durumda (Arnavutça, Katalanca, Hırvatça, Fransızca, Almanca, Slovence).

Fransa'da resmi dil Fransızcadır, ancak Fransız Anayasası bölgesel dilleri tanır, sahiplenir ve korur. Bu dillerin sayısı oldukça fazla olup üniversiteler dahil her alanda kullanılır (Breton, Katalan, Oksitan, Bask, Korsika ve Alsas Dilleri). Fransız Kültür Bakanlığı bu dilleri korumak ve geliştirmekle yükümlü bulunmakta.

Avrupa Konseyi'nin temel amaçları arasında Avrupa kültürel mirasının çeşitliliğinin ve zenginliğinin geliştirilmesi ve korunması yer almakta. Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı 25 Haziran 1992 tarihinde Bakanlar Komitesi tarafından bir sözleşme olarak kabul edildi, Türkiye'nin imzalamadığı Şart, 1 Mart 1998 tarihinde de yürürlüğe girdi.

Şart, kamusal yaşamda bölgesel ve azınlık dillerinin kullanımını cesaretlendirmeyi ve kolaylaştırmayı düzenleyici bir dizi önlemi içermekte. Diller Şartı, ulusal egemenlik ve toprak bütünlüğü ilkelerine sadık kalan bir yaklaşımı da esas almakta, resmi dillerle bölgesel ve azınlık dilleri arasındaki ilişkilerin rekabet ya da düşmanlık açısından değerlendirilmeyeceğini ifade etmekte.

Avrupa dışında da birçok ülkede, bölgelerde birden çok resmi dil düzenlemesi anayasalarda yer almış bulunmakta. (Meksika'da İspanyolca dışında 67 ulusal dil, Bolivya'da 37 resmi dil ve bölgelerde başta İspanyolca olmak üzere ikinci resmi dil kullanma zorunluluğu, Arjantin'de İspanyolca ile birlikte Guarani dili ikinci resmi dil ve Güney Afrika'da 11 resmi dil ve bölgelerde iki dil kullanma zorunluluğu.)

Bölgesel ve azınlık dillerinin korunup anadil bağlamında yaşanır kılınması insani ve demokratik bir değerdir ve bunun sıkıntısını en çok Kürtler çekmiştir. Türkiye, sözkonusu Şart'ı imzalayıp yürürlüğe sokmalıdır.

Türkiye'nin ihtiyacı olan böyle bir anayasada resmi dil olarak Türkçenin yanında bölgesel alanda kullanılmak üzere Kürtçeye de yer verilmesi gerekmekte. Anayasa ayrıca bölgesel, yerel dillerin ve kültürlerin varlığını, anadilde öğretim ve eğitim özgürlüğünü güvenceye almalıdır.

Madde teklifi: Türkiye coğrafyasında Türkçenin yanı sıra bölgesel ihtiyaçlara göre birden çok resmi dil kullanılabilir. Devlet, bölgesel ve azınlık dilleri ile kültürleri korur ve gelişmelerini destekler.

Devam edeceğim.